72. Altın Küre ödüllerinin sürpriz ‘atı’ oldu The Affair. “Ruth Wilson mı? The Affair mi? WTF?” dedi sosyal medya. Biz tabii ki öyle şeyler demiyoruz, çünkü yayınlandığından beri ilgiyle, dikkatle izliyoruz The Affair'i.. Bakın, özel röportaj da dahil olmak üzere, Ekranella yazarlarının The Affair'le 'affair'ini bir dosyada topladık.
"Bu biraz başka bir Aşk-ı Memnu hikayesi"
Nida Fındık
Eski aşk masallarını hatırlayın. Biri diğerini görür, aradaki maddi-ailevi engeller aşılır, türlü türlü olaylar yaşanır, kötü insanlar araya girer ama sonunda evlilik güllü dallı şekilde olurdu. Prensesler, kendi halinde olanlar, şövalyeler, çiftçiler evlilikle tanışır tanışmaz en mutlu hayata adım atarlardı. Bahçelerde börülceler ve buğdaylar vardı o zaman… Kim derdi ki elma bahçeleri büyüdükçe o elma bahçelerinin sevimli ama zehirli yılanları yasak elmaları bir bir yedirecekti insanlara? Ve o minel ya da büyük aşklar suların dibine gömülürken imkansız, zorlu ve hatası boyundan büyük aşklar o insanlığın bahçelerinde kol gezecekti. İşte o bahçede ne olduğunu biraz polisiye tadında , biraz Jane Austen kıvamında, biraz da televizyon diliyle anlatan The Affair seyrimize geldi, hoş geldi.
Hikayenin hem Noah tarafından hem Alison tarafından anlatılacağını ve uzun bir süre hatta belki işin son anına kadar “kim haklı yahu?” diye soracağımızı size baştan söylemek isterim. True Detective’in bu yani çok sevilmişti malumunuz o yüzden bu konuda meraklı olanlar baştan hikaye anlatımı zenginliği yönünden ilk yıldızı cebe atsınlar. “Yahu biz gördük bunlar habire sevişiyor, gizem ya da cinayet işin neresinde?” diye soranlara da şunu diyorum, izlediklerinize ve gördüğünüz pr fotoğraflarına çok kanmayın. İçeride ilk etapta gördüğümüz dörtten fazla insanın hikayesi var. Ve titizlikle yazıldığı için hiçbiri birbirine girmiş değil. Bunu da cebe atın, etti iki yıldız. Noah’ın (Dominic West sen dev bir kedisin ve sen teksin!) havuzdan çıkışı, hoş ve genç bir bayanın flört isteğine yüzüğünü göstererek cevap vermesi, karısıyla beraber olmaktan keyif alması ama çocuklarının manyak ve hiperaktif olması gibi günlük bir rutini var. İlk kitabını yazmış bir yazar ama aslında öğretmen ve gıcık ama zengin bir kayınpedere sahip. Karısı Helen bence dört çocuk ve onca harekete-berekete rağmen hala çok tatlı, seksi ve anlayışlı. Yazlık yere gitmeleri ile birlikte Alison ile tanışıyorlar. Ve o yüzüğünü gösteren adama bir haller oluyor. Çocukların sürekli Helen’le olan seksüel zamanlamalarına limon sıkması mı buna sebep derseniz, kesinlikle hayır derim. Çünkü bu adam artık ideal sevgiden sıkılmış durumda, bu adam yeniden aşık olmak hatta kendini yeniden keşfetmek istiyor. Gerçi Dominic West her röportajında demiş bunu “Noah tanıdığım ve karısını aldatabilecek son adam ama neler olduğunu zamanla anlayacaksınız.”
Alison Noah’a göre özgür ruhlu, sürekli kıçını başını açıp ‘seduce’ etmekte ısrarlı, küçük memeli ve ördek suratlı olmasına rağmen seksi bir kadın, aynı zamanda zeki de. Alison’a göre Alison ise duygulu, büyük bir kayıp yaşamış ve etrafın ilgisini üzerinde toplayan kocası Cole ile bir şeyleri düzeltmeye çalışan sıradan bir kadın. Ve Alison’un anlattığı Alison, beni ikna etmeyi başaran ve sevdiğim bir kadın. Noah’ın gözünden bana gelende bir takım sıkıntılar var, ilk sıkıntı basit durması. İkinci sıkıntı ise erkeklerin kadınları cidden bu kadar basit değerlendirip, değerlendirmediği sorunsalı. Cole bu bölümde ikili anlatımda tavrı ve duruşu değişmeyen tek öğe idi bence. Cole, yaşadıkları büyük acıyı unutup artık hayatı sıfırlamak isteyen bir adam, onu kim anlatırsa anlatsın bu böyle. Bana soracak olursanız da Helen kadar şeker ve mükemmele yakın olmadığından, yasak elmanın gazabına uğraması muhtemel olan zayıf halka da o. Allison’ı haklı çıkarmaya çalışıyorsun demeyin, Cole gerçekten geçersiz ve sıfır bir adam bence, en azından şimdilik. Karakterlerin derinliğinin tadı ilk bölümden oldukça yerinde, bir yıldız daha at cebe. Etti üç yıldız.
Bu bir recap olmadığından o buna şunu dedi, bu buna bunu dedi gibi şeyleri çok fazla anlatmayacağım. Farkındaysanız karakterlerin halini, tavrını daha çok anlatıyorum. Zaten The Affair hikayesi bize daha çok açılmadan recap ya da bizim dilimizle özetliyorum’u yazılacak bir dizi de değil. İki tarafın anlattığı bir dedikodu ya da duyumda ne kadar kafanız karışırsa The Affair’de ne olduğunu anlatmak da biraz öyle. True Detective’de ben bölümleri bitirmeden hakkında hiçbir şey okumamıştım mesela, spoilerdan ziyade ne olduğuna izlerken karar vermek, sonrasında ne olacağını düşünmek istememden kaynaklı bir şey. Konuya geri dönersek, elimizde izlerken kafa bulandıracak ve merak ettirecek bir kadın, bir erkek ve olaylar yumağı ilişkisi var. Bu ara bir sürü çöpten bacaklı dizi başladığı için bir çok yabancı dizi izleyicisi “Ya bir dört bölüm yürüsün de iş ona göre bakalım,” diyor. Haklılar da. İnsanın gözünü boşa yorması ve vaktini boşa harcaması bu zamanda büyük saçmalık. Sizi herhangi bir saçmalıktan kurtarmak adına diyebilirim ki, The Affairvaktinizi ve zamanınızı hak eden bir dizi. Dominic West, Ruth Wilson, Maura Tierney ve Joshua Jackson’lı kadro en bilinen tabiri ile cuk oturmuş ve kimse “Bu burada ne alaka?” sorusunu sordurmuyor. Ha ben sadece bilimkurgu, süper kahraman ya da komedi dizileri seviyorum diyorsanız özellikle de izleyin demem, beklediğiniz o ekstra dünyayı size sunmuyor . Normal insanlar, bilindik hatalar, evlilik kurumunun garipliği, yetersizliğin verdiği o boğucu his filan var. Yani ben kendi dünyamdan tamamen kurtulayım diyenlere biraz sıkıntı verebilir. Zenginlik olsa da bizim Türk dizilerindeki gibi görgüsüzlük timsali hareketler yok, zengin kendi normalindeki hayatını yaşıyor mesela. Dizinin danışmanı Esther Perel “bu dizi kadın-erkek fark etmeksizin partnerinizle kim olduğunuzu değil, sizin gerçekten tekilken kim olduğunuzu anlatan donelerle dolu,” diyor. Kısacası romantik-komedilerdeki kendini keşfeden ve bunu her zaman filmin sonunda yapıp kıçı kurtaran karakterin mucizesini burada bulmanız imkansız görünüyor. Buradan da bir yıldız atın cebe. Etti mi dört.
Bu kadar diziyi övdün neden beş üzerinden beş değil, dört yıldız verdin derseniz.. İlk görüşte aşk ile ikinci buluşmada büyük aşk arasında fark vardır ya, bu dizi de öyle işte. İlk görüşte aşık olmayacaksınız yüksek muhtemelle ama ikinci buluşmaya giderken ayaklarınız poponuza vuracak. The Wire’dan Mcnulty’e aşık olanlar (ben gibi!) zaten her halukarda izleyecekler, Pacey ve Peter sevdalıları da öyle. Beyaz dizi seven kadınlar, hafif erotizm içeren casus filmlerini ve hikayelerini sevenler de cepte. O yüzden beş üzerinden beşinci yıldızı ikinci bölümden sonra yakaya yerleştirip de bir de “Helal olsun karşiim!” demek istiyorum. O vakit sahilde buluşalım, bu konuları bol bol konuşalım diyorum. Ne de olsa büyüklerin de masallara ihtiyacı var, sadece hayal kurmak için değil. Yazının başında dediğim gibi Ayşe Arman olsa neler çıkarırdı bundan, diziyi izlerseniz onu da anlarsınız.
IGN NOTU:
IMDB NOTU: