Genç bir insanın büyük bir şehirde kendi başına hayat kurması dünyanın her yerinde zordur. Sebat, sabır, inanç, hatta kimi zaman insanüstü bir çaba gerektirir. Beklentiler büyük olunca, hayal kırıklıkları da doğal olarak büyük olur. Ama kişi eğer kendini çok ciddiye almazsa, başına gelenleri de paylaşabileceği arkadaşları varsa, her şey o kadar da zor gelmeyebilir. Arkadaşlar zaman içinde insanın ailesi olunca belki dünya biraz daha dayanılabilir bir yer olur.

Çoğu genç kadın yolculuğuna önyargılarla başlar, zaman içinde ise bunların yıkıldığını görür. Büyük şehir yaşantısı her zaman görkemli değildir. Bazıları biraz daha özgürlük için, bazıları ise kariyer aşkına evlerini geride bırakır.

Büyük şehirlerde tutunmaya çalışan genç kadınların hikâyesi günümüzde birçok dizinin konusu.Sex and the City, gösterişli partilerin, başarılı kadınların, tasarımcı ayakkabısı koleksiyonu gibi şeyler yapan varlıklı insanların hikâyesiydi. Tam anlamıyla 90’ların dizisiydi. Henüz ekonomik kriz patlamamış, bu kadar çok insan işsiz kalmamıştı. O yüzden bir fantezi olarak geride kalsın. Ben bu yazıda genç kadınların büyük şehirde mücadelesine değinen üç diziden bahsetmek ve yeni jenerasyon kadınların nasıl yansıtıldığına bakmak istedim. İzlediğim diziler; Girls, Broad City veKaçak Gelinler.

Dizilerin konusunu kısaca anlatayım:

Girls, 2012’den bu yana yayınlanan, Lena Dunham’ın senaryosunu yazdığı ve ana karakterini canlandırdığı bir komedi dizisi. 20’li yaşlardaki Lena ve kadın arkadaşlarının New York’taki hayatını anlatıyor.

Broad City, iki genç Yahudi kadının New York’taki yaşamını anlatıyor. İlk bakışta Girls’e çok benzese de dizinin ruhu ve tavrı bakımından aslında son derece farklı.

Kaçak Gelinler ise, İstanbul’a yerleşen evliliğinden eşiğinden dönmüş üç bekar İzmirli genç kadının hikayesini anlatıyor.