Yarışma programlarının tek odağı yalnızca ödüllere erişmek değil. Bazıları takım çalışmasını ve aile birliğini de ödüllendiriyor. Bir topluma ait olmak bu programlar için çok önemli. Şansa Davetbununla ilgili bir örnek.
Bir alışveriş merkezinde geçiyor. Sunucu Yiğit Alıcı, yarışmacılara “hayallerini” gerçekleştirmeleri için peşin 15 bin TL veriyor. Yarışmacılar bu parayla, buzdolabı, televizyon, ayakkabı, gözlük, parfüm canları neyi istiyorsa alıyorlar. Ardından bu ödülleri kazanabilmek için yedi soruyu cevaplıyorlar. Yarışmanın sonunda, cevapladıkları soruların karşılığında kazandıklarını evlerine götürüyorlar. Örneğin İstanbul’dan Kamış ailesinin katıldığı programa bakalım. Yarışmacılar, anne, baba, üniversiteye giden kızları ve anneanneden oluşan bir aileden oluşuyor. Aile reisinin ise, Leyla Hanım olduğunu söylediler. Leyla Hanım, “En az 30 çizmem, 200’e yakın sandaletim ve ayakkabım var. Kendi cebimden çıkmayan parayla bir sürü ayakkabı alacağım,” diyerek tercihlerini programın başında bizlere anlattı. Anneanne (Şule anne olarak takdim ediliyor) ilk elemede dini kandillerin sıralamasını bilemeyerek ailesi ve ekran başındakilerin gözünde tüm kredisini tüketti. Üstüne bir de torununun ve gelininin parfümlerini geri vererek ilk nefret tohumlarının atılmasına neden oldu. Ardından ailenin üniversitede okuyan genç kızının beş duyu organını sayarken, babaannesinin tesiri ile “beyin”i de duyu organları arasında sayması tuz biber ekti. Şule Anne, mevlitlerde komşulara hava atacağı semaveri geri vermeyip diğer aile üyelerinin sevdiği eşyaları geri vermesinin hesabını elbette ilerleyen dakikalarda ödedi. Bu programda en eğlenceli kısım yarışmacıların soruları bilememesinden çok, ödüller yüzünden birbirine düşmelerini görmek. İzleme zevkinin çoğu, çok iyi anlaştığını ileri süren ailelerin, can ciğer kuzu sarması arkadaşların bir uyduruk ayakkabı için birbirlerine girmesine tanık olmaktan kaynaklanıyor.