Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Bir ‘Kadın’ nasıl döner köşeyi?

En sevdiğim dizilerden biri Kadın önümüzdeki hafta bitiyor. Üçüncü sezonlarında diziler biraz bocalar; genelde reyting uğruna sürdürülürler çünkü hikaye çoktan bitmiştir; anlatacak bir şey kalmamıştır. Ama Kadın’da öyle olmadı bence; bu sezon ben gerçekten çok keyif aldım.

 Sonunda Sarp’ın o mafyatik olaylarından kurtulup Kadın dizisinde sevdiğimiz konulara dönmüştük. Evlerde, odalarda konuşulan konular bu dizinin olayı. Fazilet ve Raif’in diziye girmesi, Raif ve Ceyda’nın pek çok ilişkidekinden daha olgun ve egosuz biçimde birbirlerini sevmeleri, Arda, Dorukçum’un yorumları, hatta gider ayak aramıza katılan ve hemen herkesin favorisi olan Satılmış, anneler ve çocukları arasındaki ilişkiler…Uzun zamandır Kadın’da özlediğimiz şeylerdi. 

Bu dizinin ana konusu Tarlabaşı’nda yaşayan, fakir, hasta, kimsesiz bir kadının çok da acıklı olmayan hikayesiydi. Üstelik hayatında acıklı pek çok faktör varken. Ben asla ajitasyon hissetmedim Bahar’ın başına gelen olaylarda. Etrafımdaki insanlar diziyi ağır dramdan ötürü izleyemediklerini söyleseler de Kadın’da kurulan atmosfer tamamen gerçekti ve temel meselemiz insan ilişkileriydi. Gerçi Bahar’ın hastalığının en kötü zamanlarında bile etrafındaki insanların iyiliğini düşünmesi çevresindekilere kendilerini kötü hissettirse de bize başka bir yerden gösteriyordu yaşananları. Çocukları üzülmesin diye ne kadar acı çektiğini hiçbir zaman göstermeyen Bahar, Sarp gerçekten öldüğünde “o iki aptal çocuk” yüzünden nasıl intihar edemeyeceğini, bağıramayacağını, deliremeyeceğini haykırıyordu çaresizlikle. Ne kadar gerçekti ve ‘iyi’ olarak kurgulanmış karton karakterlerden ne kadar farklıydı. 

Kadın’ı izlerken Bahar’ın, Sarp’ın ölümünden sonra kendini kapattığı, çocuklarını dış dünyanın kötülüklerinden koruduğu o üç kişilik dünyadan yavaş yavaş çıkışını da izledik. Başka insanlarla yakınlaşmasını, onlarla bir şeyler paylaşmasını… Çocukları ile kapalı bir dünya kuran bu Kadın’ın hayatın devam ettiğini keşfetmesini izledik. Ceyda’yı nasıl bir ana karaktere dönüştürdüğünü, Arif’i nasıl jön yaptığını da. Bunlar aslında dizinin sağlam atmosferinin kanıtı. Ben eminim Kadın dizisi yola ilk çıktığında Sarp ve Bahar hikayenin sonunda mutlu olacaktı; ama bazı duygular o kadar güçlüydü ki, dizi evreninin kader tanrıları bile dur diyemedi bu gidişe. Tabii başka faktörler de var: Mesela bu sene yılbaşında yayınlanan bölüm benim uzun zamandır yerli ekranda gördüğüm en iyi Yılbaşı Özel bölümüydü. Sonra Enver Dede… Dizilerde görmediğimiz bir baba figürü ama nedense o kadar gerçek ki. Bir de tabii Şirin. Dizinin başarısındaki en büyük paylardan biri de tabii ki ona ait.

Kaotik kötümüz Şirin hepimizin arkadaş çevresinde hatta ailesinde olan bir tip aslında. Biraz parçaları birleştirin. Sadece kendi istediği olsun isteyen, istediklerine ulaşmak için etrafındakileri kullanan, sizi sevdiğine inandıran hatta kendisinin bile sevdiğine inandığı, kimseyi sömürmediğini düşünen ama etrafındakilerin ona her zaman destek olması gerektiğine inanan, yani bütün dünya kendi kafasının içinde olan biri. Şirin’in böyle olmasının sebebi sonradan annesinin başka bir kızının ortaya çıkması değil aslında. Anne ve babasının onun büyüdüğünü hiç görmemeleri. Şirin’i polisler götürürken Enver’e eminim hepimizin ağladığı o sahnede de görüyoruz Enver’in onun büyüdüğünü hala kabul etmediğini.

Şirin’in hastaneye yatırılması gerektiğini Hatice’nin bildiğini Bahar öğrendiği zaman yüzünde annesine karşı hissettiği ve hiç unutmayacağı kırgınlığı da hepimiz gördük. Bahar belki bir gün Şirin’i her şey için affedebilir ama annesini asla affetmeyecek, bunu hepimiz biliyoruz. Bahar’ın sorunu annesi ile. Bahar’ı yok sayıp kendine yeni bir hayat kuran Hatice ise belki Şirin’i tam da bu yüzden aşırı sevdi. Eminim Sarp’ı öldürdüğünü Hatice öğrense, Enver gibi Şirin’i yakalatmazdı, onun kaçmasına yardımcı olurdu. Çünkü bazı şeyler böyledir. Bazen insanlar birini daha çok sever. Anneler çocuklarını ayırır, arkadaşlar birbirini seçer, bir eski sevgilin diğerlerinden farklıdır. Aslında hiçbir sebebi yoktur ama olur bunlar.

Şirin sonsuz bir destek ve sevgi beklediği için açlığı hiç dinmedi. Ona kötü bir karakter diyemiyorum hatta Sarp’ı öldürmesinin dizi içinde gerçekleştirdiği eylemlerden en doğrusu ve mantıklısı olduğunu düşünüyorum ama böyle insanlarla yaşanmayacağını da biliyorum. Şirin’in arada bir bakışlarındaki, yüzündeki “ne olacak şimdi, ne yaptım ben” ifadesinden normal insan hissiyatını tamamen kaybetmediğini görüyordum. Ama o pansiyonda geçirdiği günler iyice kontrolünü kaybetmesine sebep oldu. Babasına suçlarını itiraf eden Şirin, iyice aklını kaybetmişti. Çünkü o korkunç pansiyon annesinin, babasının ya da onu her zaman affeden ablasının ortamından çok farklıydı. Kontrol edemeyeceği gerçeklik onu rahatsız etti. 

İnsan bazen hiç aklına gelmeyecek yöntemlerle yaptıklarını öder. Şirin’in yaptıklarının yanında o pansiyon ne ki diyorsunuz ama ayağımızın altından düzenimiz kaydığında başka şeylerin önemi kalmaz ne yazık ki. Bir kırılmaya bakar her şey, önüne geçemezsin. Şirin kontrolün kendisinde olmadığını anladı ve iyice uçtu. Şirin’in de kontrol etme uğruna mahvettikleri gibi tıpkı. Sarp’ın sevgisini kontrol etmek uğruna vapurdaki olaya neden oldu. Hastanede serumu da bu yüzden kapattı. Sarp bir nesne çünkü onun için; ne ifade ettiği sadece Şirin’in kafasında. Sarp’ın Şirin’den bağımsız bir gerçekliği olamaz. Çok korkunç görünse bile, sevdiğin kişi bir başkasını sevdiğinde onu öldürme fikri ve Şirin’in bunu başarması eminim bütün platonikleri tatmin etmiştir. Ama bu, dizideki diğer insanlar birbirleri ile gerçek ilişkiler kurarken; Şirin’in sadece kendi kafasının içinde yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor.

Bahar içine kapanık dünyasını terk ederken, Arif’in, Enver’in, Ceyda’nın hatta Fazilet’in hayatını değiştirirken Şirin ruh hastalığının elinde kendini heba etti . Yani aslında Kadın dizisi çocukları için en iyisini isteyen bir annedense hasta, kimsesiz, yalnız bir annenin nasıl dünyayı değiştirebileceğini gösterdi. Bir kadının köşeyi dönünce neler başarabileceğini gösterdi. Maddi anlamda değil. Hayattaki o köşeyi döndüğünde, risk aldığında, bir adım attığında neler olabileceğini gösterdi. Bahsettiğimiz dünya Tarlabaşı’ndaki o sokak, o apartman bile olsa, en fazla Fazilet’in İstiklal’deki evine kadar gidebilse bile o değişiklik çok güzel bir üç sezondu. Umarım yerini başka gerçek insan ilişkilerine devredebilir.   


BAĞLAN KESKİN

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER