Başka kimselerle konuşasım yok, çok kısa Songül diyeceğim sadece. Taş geldi, yanıtsız bırakmak yakışmaz. Biri de çıkıp demiyor ha Songül, sen annenin karnından böyle mi doğdun diye? Demezler, sen öyle kara kutu gibi dolaşırsan ortada, düşünürler ki, kalbini o kara kutuya kilitlemiş bu kadın, daha hayır gelmez. Her şeyi anlarım da, Sema’ya ettiğin geçen haftaki laf, ha benim buramda hala! Savunma mekanizması olarak öfke tamamdır ama bu seninki ciğerine yer etmiş be kızım! Üzülmedim de değil, Songül o kadar bizden ki, o kadar bilinen, o kadar çevreden ki, üzülmemek elde değil. Genel olarak da seviyorum ben Songül’ü zaten ama bazen öyle bir aşıyor ki çizmeyi, işte! Bazı insanlar vardır aynı anda hem çok sinir olup, dinlen dinlen döv’e bağlarsın hem “Kıyamam kız sana, gel, otur anlat derdini, gel gel çay da var,” dersin. Bir şekilde hayatından çıkarasın gelmez o insanı, ha işte tam Songül! Yine en pislik yaptığından uzandın aldın yardım elini, helal olsun sana tintintinimini Ümran Hanım!
Bir ufak olumsuz gireceğim, özellikle bu hafta gözüme batmasının ve belirtmemin sebebi anlaşılır diye düşünüyorum. Coştuk gidiyoruz, herkesin elinde silah, pata küte dalıyoruz da, biraz abartmadık mı? Biraz dursak mı? Bir nefeslensek, soluklansak… Yani iddialı girişler tamam, cıvıklaşmış aşk temasından daha iyidir ama ben şahsen yoruldum silah-buğulanmışyapaykan-ölü üçlüsünü görmekten. Her hafta birine ağlaşmaktan. Hiç değilse bi’ minik mola? (Güle güle -adınıöğrenmeyibubölümekadarreddettiğim- Salih! Pek hoşlaşmıyordum senden ama üzdün yani.)
Bu hafta bu kadar oldu Poyraz Karayel’ci. Az oldu, öz oldu mu? Orası sizin takdiriniz. Yazının içinde dolaylı yoldan bir Cemal Süreya geçti, final onunla olmazsa çok büyük ayıp olur.
“Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek!
İki adım daha atmıyoruz, bizi tutuyorlar.
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar.
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar.
Bütün kara parçalarında, Afrika dahil!”
Kalplerimizin göbeklerimizden daha büyük olduğu zaman dilimlerinde görüşmek ümidiyle, güzel günler.
Dipnot: Pamuk’u unutmadım. Bunca dağınıklığıma rağmen unutmam, sizinleyiz Taşkafa Bey!