Aklımda kalanlar ve kafama takılanlar:
-Bölümün benim için en güzel iki sahnesi:
1 -Defne ve Ömer’in numaradan kavga ettiği sahneydi ki ikisi de şahaneydi. Çok güldüm ve çok da keyif aldım. Çok iyi düşünülmüş ve uygulanmıştı. Döndürüp döndürüp izliyorum ve her izlediğimde de kahkahalarla gülüyorum.
2 -Hep yazıyorum biliyorsunuz. Güzel çiftimizin dışarıda neredeyse hiç sahnesi yok. Alışverişe gitsinler, bir cafede oturup kahve içsinler, sohbet etsinler istedim hep. Beklediğim sahne sonunda geldi. Tabii ki market sahnesinden bahsediyorum. Duble şahaneydi.
-Sedacım hayırdır? Sinan çocuğunu yağmurda filan mı unuttu? Allah korusun Lara bilmediğimiz bir hastalığa mı tutuldu? Siz baş başa yemekteyken baygın baygın bakışırken ve misal dünya umurunuzda değilken telefon gelse ve sen hiç oralı olmasan bu tepkine hak verebilirim. Çocuk okulda rahatsızlanmış. Adamın ne suçu var yahu? Bırak onu senin ne suçun var? Çocuk bu! Yani çocuğu olan kadınlar manastıra mı kapatsın kendini ne yapsın?
Ayrıca, sen bu adama o güzel pijamalarını giyip, tıpış tıpış kendi ayaklarınla gitmişken hala ne bu utangaç tavırlar? Biraz abartmıyor musun? Kusura bakma, ama bana tuhaf geldi.
-Neriman’ın ettiğini bulmasını ben de çok istiyorum, ama bu gençliğine dönme halleri ona eziyet değil ki. Tam tersi yine etrafındakilere eziyet! Bir de niye döndü ki gençliğine? Amaç ne acaba? Ha bir de Neriman’ın beyni yandı anladık da etrafındaki herkesin mi beyni yandı yahu? Yani benim ailemden birine böyle bir şey olsa anında acilde alırım soluğu. Bunlarda bir rahatlık bir rahatlık… Anlamadı ben☹
-Ayrıca Neriman’ın bu hastalık durumu umarım çok uzun sürmez. Fazlası biraz sıkıcı olabilir sanki.
-Mine’nin durumdan kendine pay çıkarmasına bayıldım. Allah için çok komikti. Hande Ağaoğlu resmen döktürmüş, ama ben evimde çalışan birini böyle bir durumda yakalasam bir dakika daha orada tutmam kovarım! Bizimkiler doğru dürüst azarlamadılar bile.
-İso’nun evli bir kadına âşık olması, kızın da gönlünün ona kayması bizim dizi için absürtken; bir de işin içine Ayşegül’ün kız kardeşi girdi. Neyse ki bu tuhaflar tuhafı durum İso’nun Narin’e hiç yüz vermemesi ile biraz rahatladı. Yüzüne bile bakmayan bir adama Narin’in “çok kibar” demesi de başka bir tuhaflıktı. Doğrusu Narin’in kibarlık anlayışını merak ettim☺ Adam tanıştırılırken bile suratına bile bakmadı yahu! Neyse… Daha fenası İso’nun da Narin’e ilgi göstermesi olurdu ki zaten o zaman dükkânı kapatıp gidelim biz☺
-Bize anlatılan Cevdet karısını döven, ezen, çalışmayan pis bir herif! Hatta bu yüzden Ayşegül evini terk etti. Şimdi bize anlatılan bu Cevdet, Ayşegül öyle bağırınca hiçbir şey yapmadan duracak ha? Hadi canım☺ Bu arada kadına ve tabii ki her türlü canlıya şiddete hayır.
Kiralık Aşk, benim için keyifli bir yolculuk gibi… Hikâyenin merkezine doğru giden, ana hikâyenin dışında ona bağlı olan hikâyelerin yavaş yavaş sonuçlanmaya başladığı bir yolculuk. Küçük hikâyelerin ana hikâyeye yavaş yavaş katıldığı ve ana hikâyeyi beslediği bir yolculuk… Hep çok özel… Hep çok sevilen… Hep çok sevilecek…
Emeği geçen tüm ekibin eline, ruhuna, zamanına ve yüreğine sağlık…
Madem yolculuktan bahsettik; Cemal Süreya’nın harika dizeleri ile bitirelim o zaman.
Sana yolculuk yapmak istiyorum.
Kes yüreğine giden bir bilet.
“Can” kenarı olsun…
Sevgiyle ve aşkla kalın…