Bu bölümün fragman yorumumda "Ben bu bölümün sorulara aranan cevaplar ve sırların yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı bölüm olduğunu düşünüyorum," demiştim. Yazımın başlığı "Yarım kalanlar... Yaşanamayanlar..." Çünkü bu bölüm 31 ve 32. bölümlerin bir yansıması… O bölümde yarım kalanların ve yaşanamayanların artık tamamlanmaya başlayacağının simgesi…
Aşk her şeyi affeder mi? Bu sorunun cevabı aşkı yaşayanların kişiliğine göre değişkenlik gösterir. Kimi her şeye rağmen aşkına sahip çıkar, kimi de arkasına bakmadan çekip gider. Bu sorunun asıl cevabı ise karşındakini ne kadar iyi tanıdığında, onu ne kadar içine aldığında saklıdır.
Defne ve Ömer'in bugüne kadar ilişkilerinde yaşadıkları zorluklar zaman zaman bizi rahatsız etse, isyan etmemize sebep olsa da nedensiz değildi. Sanırım 32. bölümdeydi Passionis batma tehlikesi yaşarken Defne Ömer'e şöyle söylemişti: "Hayatta yaşadığımız her şeyin bir sebebi var. Belki çok sonra yaşayacağın mutluluğun bedelidir bu sıkıntı." Her ikisi için de, ama özellikle Ömer için yaşanan tüm sıkıntılar, onların birbirleri hakkındaki düşüncelerini değiştirdi. Değişen sadece düşünceler değildi elbette... Kişilik anlamında Defne değil, ama Ömer çok değişti. Eskisi gibi keskin çizgileri yok artık ya da hayatın sadece siyah ve beyazdan ibaret olmadığının farkında. Defne sayesinde diğer renkleri de keşfetti çünkü. Defne ise hep olduğu gibi rengârenk… Bazen ürkek bir serçe... Bazen savaşçı bir amazon kadını... Bazen masum bir çocuk... Bazen ateşli bir sevgili... Onda her renkten biraz var. Hep böyleydi aslında. Yani ruhu hiç değişmedi...
Peki, Ömer bu kadar değiştiyse biz 48.bölümde hangi Ömer'i izledik? Çünkü bölüm bittiğinde herkesin söylediği tek bir şey vardı. Ömer sırrı biliyor... Evet, Ömer stratejik bir deha… Hem Sude'ye hem de Deniz'e müthiş planlarla, hiç kimseye çaktırmadan, hepimizin ağzını açık bırakan oyunlar kurdu ve sonunda da kazandı. Herkes bu kadar zeki bir adamın nasıl olur da sırrın peşine düşmediğine, nasıl olur da bazı işaretlerden sonuçlar çıkarmadığına şaşırıyor. Bense tam tersini düşünüyorum. Sırrın peşine düşmediğini de, işaretlerden sonuçlar çıkarmadığını da düşünmüyorum mesela. Aksine her ikisini de yaptı. Hatta az çok da olsa bir fikri var, ama ilerlediği yolun sonunu fark ettiğinde o yolda ilerlemekten vazgeçti Ömer ve kendi tabiriyle "bir tercih yaptı". Yolun sonu karanlıktı ve o bu karanlığı yaşamaya hazır değildi. O yüzden "hayatının aydınlık tarafını" tercih etti ve ipin ucunu bıraktı.
Birini gerçekten çok sevdiğinizde, bazı şeyleri görseniz de görmezden gelirsiniz, üzerinde durmaz geçiştirirsiniz. Herkesin gözüne batan şeyler sizi etkilemez. Onu görmeden yaşayamayacağınızı, onsuz nefes alamayacağınızı düşünürsünüz çünkü. Hayata bakış açınız tamamen değişmiştir. Herkes gibi değilsinizdir artık. Sizin baktığınız pencere farklıdır. O pencerenin adı aşktır...
Söz konusu olan kendiniz değil de çok sevdiğiniz bir dostunuz olduğunda; aşk penceresi kapanır yerini mantığa ve dostluğa bırakır.