Selin, planını kusursuz işletirken her türlü detaya önem veriyor, derbeder olmuş bir halde bir arabanın önüne atlıyor, “Bana kimse yardım edemez,” yakarışını da köşeye iliştiriyor, sonra bir bir anlatıyor, yardım teklifine de sakince tepki vererek ilk aşamayı atlatıp Tuğçe’nin annesi olan psikiyatrın yanından ayrılıyor.
Selin, planını hayata geçirirken Nazlı ilk buluşma için Savaş’ın yanına gidiyor. Savaş da uzmanlığı mehter takımında yapmış gibi, iki ileri bir geri atım attığından kızın ilk buluşma umutları yerle bir oluyor; tam o sırada Can sağ olsun, Selin’in başına gelenleri öğreniyorlar. Nazlı bu, durur mu; gözü ne Savaş görüyor ne ilk buluşma, soluğu Tuğçe’nin yanında alıyor, aldığı gibi de Tuğçe’yi salataya gömüyor. Burada bir güzel ‘oh olsun’ gelecek.
Savaş, Nazlı’yı gelip aldıktan sonra Nazlı öfkenin verdiği yetkiye dayanarak saniyede beş kelime formatında konuşmaya başlıyor, Savaş yavaş yavaş yaklaşıyor ve bam! İlk öpücük… -En azından Nazlı için.-
Nazlı ne olduğunu anlayana kadar iş işten geçmiş oluyor, Savaş burada da odunluğundan bir şey kaybetmiyor, “Çok konuşuyordun, sus diye öptüm,” diyor, mevzu sus diyeyse sen daha Nazlı’yı çok öpersin bohem prens.