Bir yandan hikayeyi izlerken, bir yandan da Doctor’un kendisini River’a gösterme çabalarını izledik. Ben ‘Doctor’um dedikçe River onu doktor olarak algıladı durdu. Çünkü dediğim gibi normal şartlarda yeni bir bedene sahip olması imkânsızdı. River, Doctor’un onu sevmediğine en azından kendisinin sevdiği gibi bir sevgisi olmadığına inanmış. Bunu da açıkça belirtti. Tam da o anda yanındakinin Doctor olduğunu anladı.
Bölüm duygu yüklüydü. River’ın görünmesi bizi beş sezon öncesine de götürüyor, iki sezon öncesine de. Haliyle modern serinin büyük bir kısmıyla derin bir bağı var. Clara’dan daha derin ya da Rose’dan. River, Doctor’un bütün yüzlerini taşıdığı kartları açtığında 12. orada yoktu. Mesela hepsini yeniden, yüzlerini de olsa yeni bir bölümde görmek, onları anmak güzeldi.
Sonunda River’ın ölmeden önce Doctor’la vakit geçirdiği yere geldik bölüm sonunda. Bir gecesi 24 yıl süren Darillium’da bulduk kendimizi. Hem de tesadüfen. Kaçtıkları şey onları oraya sürüklemişti. Doctor, River’ı nereye götüreceğini biliyordu. Darillium’daki Singing Tower’de (Şarkı Söyleyen Kuleler) bir akşam yemeği yiyeceklerdi. Fakat henüz o kulelere bakan bir restoran yoktu. Doctor, kaza sonrası baygın yatan River’a çaktırmadan bütün ortamı hazırladı. Restaurantın yapılmasına ön ayak oldu. Sonra gitti dört yıl sonrasına yer ayırttı ve River’la güzel bir akşam yemeğine çıktılar. Hediyesi de aslında River’ı ölümsüz kılmasına yarayan Sonic Tornavidaydı.
Doctor Who izlerken geçmişten gelen her ses bana hüzün veriyor. Zamanın nasıl akıp geçtiğini anlatıyor. Buna ölümsüz olmak bile çare değil. Hatta zamanda ve mekânda yolculuk yapabilmek bile…
Şimdi yaklaşık dokuz ay boyunca yeni bölümü bekleyeceğiz. Bu arada haberler çıkacak, setten fotoğraflar düşecek. Doctor’un yeni yol arkadaşı kim olacak? Gelecek kişi Capaldi sonrasında da bizle olacak mı? Çetrefilli birçok soru… Bekliyoruz.