Evler değişir, şehirler, ülkeler, kıtalar, gördüğünüz insanlar, uyuduğunuz yataklar değişir; hatta çoğu şeye yabancılaşır insan ve bundan haz duymaya başlar. Yaşadığı yeri yabancılamak hoşuna gider çünkü bu ona hala geçmişte kalana aşina olduğunu hatırlatır, hala oraya ait olduğunu.. "Eski iyidir bazen," diyen Ömer'i unutan Defne "Her şeyi yenilemişsin," derken biraz serzenişte bulunuyor, oysa Ömer'in "takılıp kaldıkları" neler, bilmiyor..
Evini buz gibi döşeyen, dolabına ilaç niyetine bir lokmalık yemek bile koymayan hatta eskiden olsa kahve makinasının olmayışına bir kaç adam harcayabilecek olan Ömer İplikçi'nin evine kızıl bir tavşanın gizliden gizliye girişiyle altı yaşında bir çocuğa dönüştüğünü biz izliyoruz, belki Defne onu hiç yalnız görmediği, acı çekişine tanık olmadığı için hep böyle kaldı sanıyor... Yarım kaldığı bir dönemde başladığı bir yanı yarım tablo belki her önünden geçişinde hüzün veriyorken, tavşancığın bir parça kızılından sürmesiyle evdeki en sevdiği anı haline geliyor hatta. Belki de en özledikleri şey birbirlerini yarım kalanlarını tamamlamak ki kendilerinden geçiyorlar. Keşke Ömer duysaydı da arkasından "Duydum," deseydi dediğim Ömer'in Roma sokaklarında bile ağzından atmadığı bir şeyi fısıldıyor Defne "Ömer'in Defne'si". Peşinden koşup neredeyse "kal" diye yalvaran Ömer'ini tam da bırakıp gidecekken düşünceli yanı daha ağır basıyor, kahvaltı yapıp yapmadığını, yemek yiyip yemediğini sorgularken boş dolapla burun buruna geliyor ve üstüne Ömer'in "Mutlu muyum sanıyorsun Defne? Çok mu yolunda her şey?" demesiyle beynine hücum eden düşünceleri savamayacağını anlıyor ve çıkıp gidiyor. Biraz daha kalamaz, çünkü kalırsa koca bir yıldır ilmek ilmek işlediği öfkesini ve gururunu bir anda eritip gidecek. Bunun yerine gizli işler yapmaya karar veriyor. Önce özenle sarmalar yapıyor, kalk-otur içindeki aşk ve öfke kapışırken kaç tane sarabildi emin değilim ama sonunda sarmalar bir şekilde yerine ulaşıyor. Yalnız söylemeden edemeyeceğim Ömer de az köftehor değil; sen Şükrü Abi’ye yan çiz sonra "Defne yapmış," deyince 180 derece dön. Ama şunu da söyleyeyim "Yiyemem," derken benim nasıl gözlerim doldu, ya bu nasıl sevmektir? İzlerken gözlerinizden kalpler fışkırdığını adım gibi bildiğim bu sahneyi de çerçeveleticem de duvarlarımda asacak yer kalmadı güzel seven çiftimden.