Öğrencilik hayatı insanın kendini kendi yaptığı zamanlardan biri. İsteklerinin, arzularının, hobilerinin, yapmak ve yapmamak istediklerinin şekillendiği devir; üstüne bir de başka bir şehrin misafiri olma, anne-babadan kopma gibi büyümek için şart ama her daim travmatik olguları da koyunca insan hayatının tartışmasız en garip anları çıkıveriyor karşınıza.
Üniversite dönemi insanın ne olduğunu hep unuttuğu kim olduğunu her zaman hatırladığı an. Sonsuz özgürlüğün sadece ve sadece parayla sınırlanabildiği, hayal gücünün tavan yaptığı dönem. Dört başı mamur, sınırsız internetli, Lig TV’li, NBA TV’li bir evde asla eksik olmayan makarna ve yumurtanın kokusu. Kızaran sosise dökülen ketçabın miktarının tartışıldığı, ama o sofraya oturulduğunda hepsinin unutulduğu, kekik ve pul biberle taçlandırılan Filiz makarnanın içine azıcık konulan beyaz peynir… İşte o peynirdir öğrencilik. Vakit gece olduğunda NBA TV’de hangi maç var acaba diye televizyonun karşısına geçmek; sabaha bozuklardan ekmek alacak para çıkacak mı diye asla düşünmeden. O aydın bir günün, gelecekteki bir adamın problemi çünkü, özgürlüğünle senin sen olduğun dönem, ne olduğunun hiç mi hiç önemi yok; ne senin için ne de etrafındakiler için. Çünkü sabahlar her daim çok kişiyle bölüşülen, eğer şanslıysan sucuğun yağıyla pişmiş iki göz yumurtayı kimin patlatacağıyla ilgili tatlı bir telaş, ne daha fazlası ne de daha eksiği. Sen, her zaman sensin, sadece izin verdiğin kadar da öğrencisin.