Çok üzülüyorum çünkü diziyi sürekli izlemeyip, arada denk geldikçe bakan insanların tepkileri bile “Bu iş gözden çıkarılmış!” oluyor. Benim 34. bölümde hissettiğim genel durum: “Bitse de gitsek!” havası. Bunun oyuncuyla, oyunculuklarla hiçbir alakası yok. Bu zamana kadar pes etmeden izlediysem oyuncular ve oyunculuklar için zaten. Ben istiyorum ki, aptal muamelesi görmeyelim izlerken. Ben dizi genelinde yaşanan olaylar üstüne düşüneyim istiyorum, Haluk’un, Savaş’ın Nazlı’nın, Ali’nin Selin’in üstüne düşüneyim. Tutarsızlıkların, kopuklukların üstüne değil. Bu en başta izleyiciye, ‘Sen nasılsa anlamazsın, anlasan da takmazsın, ben bir bölüm böyle derim, sonraki bölüm şöyle yaparım çünkü neden yapmayayım, her halükarda izliyorsunuz zaten!’ demek. Tamamen oyuncu üzerinden izlemeye devam eden kitlenin üstüne oynamak demek. Ve inanın çok yıpratıcı. Cumartesi günü yayınlansın diye elimden geldiğince destek verdim. Fandom’u elimden geldiğince takip eden biriyim. Verdikleri mücadele gözümün önünde. Tokyo, Mixer gibi sosyal medyada lafı sözü dikkate alınır hesaplar paylaşımlar yaptılar yayın öncesi. Teknik kısımın dışında olan kısım bu kadar çabalarken, bu inat, bu yapılan tüm şeyler niye?
Bir alıntı yapacağım ve bölüm yorumuna geçeceğim. Hafta içinde bir arkadaşım ulaştırdı bana. Emrah Serbes’ten bir alıntı: “Bütün söylenecekler söylendi bütün susulacaklar susuldu.” ... “Bazı insanlar sadece iyi bir başlangıç yapmasını bilirler, sıkılırlar, sürdüremezler.” Sıkılmak, aşırı tepkilerin içinde doğal karşılanacak bir durum ama her şeye rağmen sürdürülebilirlik, elzem ve inatlaşmayı kaldıramayacak bir durumdur. Bu noktada Fandom adına da konuşabilirim sanırım, Söyleyeceklerimi(zi) söyledim(k), susacaklarımı(zı) sustum(k), gerisi sizde.
Ah Ali! Adın hep ‘ah’tan sonra geliyor, farkında mısın Ali? Sen hep orada, sen hep dışarıda, sende hep gök gürültülü sağanaklar. Bir adım alıyorlarsa, iki adım geri bırakıyorlar seni. Sen hep en güvendiğin anlarda vuruluyorsun. Sen hep düşünden hakikat çıkardığın o noktada kalıyorsun Ali. Sen hep ‘her şey güzel olacak’larından yiyorsun darbeyi. En çok uçurumlarından yarım bırakıyorlar seni çocuk. Renklerin tam parıldayacakken solduruyorlar ışıklarını. Sonra bir el uzatıyorlar, tam süzülecekken boşlukta, hani umut hep var ya, tutuyorsun o eli tüm adamlığınla. ‘Daha fazlası olamaz’ları alıyorsun ya sen hep siper diye göğsüne, hep o fazlasından yakıyorlar seni. Seni o umut’lar mahvediyor Mavi. Mavi en çok huzur demek, ucundan umut demek. Sen hep o ucundan kısmının peşinden sürükleniyorsun Ali. Hep gittin, hep gideceksin, bilirim ama Mavi’n kaç acı ton daha kaldırır? Yüreğin bu boyunu aşan sularda ne kadar devam eder pıtpıtlamaya? Kaç parçana daha veda etmek zorunda kalırsın da, yarımlardan tam yapmalara var gücünle koşarsın böyle? Daha kaç kez vurulabilir bir insan içinin delik deşilmişliğinden? Ben hiç birini bilmem Ali! Sen bilirsin! Sahi, sen nereden bilirsin Ali? Onca çürüğe sen nereden öğrendin ayakta kalmayı Ali? Sen nasıl bildin Ali’m, düştüğün yerden kalkmayı, kanayan yerine ‘üff’ yapmayı? Çocuksun Ali, en çok o koca adamlığın çocuk senin. Sevinmelerinin yollarına en güzel şiirlerin, en güzel dizelerini sereyim.
Selin, yaralarını yaralarıma saklıyorum bulama diye. Sen en çok yaralarından yıkılıyorsun çünkü. Herkes yaralarından yıkılır da sen pörçük pörçük oluyorsun Selin! Sende de hep yağmur öncesi tedirginliği. Öyle savunmasızsın ki açıp baktığında, yağmurlar yağarsa öylece kalakalma diye tüm sebebin. Bir kere çok mutsuz veya çok eksik bırakılırsa insan bir daha hep kırık kalır. İnancını yitirir, kendini yitirir, kalbini yitirir, içinin en koca parçasını yitirir, sevgisini. Sevdi mi, sevmelerinde depremler gizlenir. Depremleri en çok kendini korkutur, kırık kalmışların. Mantık ve kalp arasında karar vermek, yıkıntılar arasında en zordur. Yanlış karar, ikinci kez. Sonunu bile bile yapılan ikinci hata. Beşer, şaşarmış. Kızarım ama kızgın kalamam sana, kalsam kendime küserim. Bir daha yapma Kırmızı. N’olur bir daha yapma! Tedirginliğine Mavi’leri sürme! O kaçak korkular aidiyetin değil, kanma! Çık Selin oradan, o kapılar, o yollar senden değil! Yitme aralarında! Sen kırmızıların en güzeli, en narini. Sen toprağından koparıldığında boynunu büken gelinciksin. Azıcık güneşe dikeliverirsin. Kaybetmekler sana değil, sen kaybetmekler gibi değilsin, anla! Gözyaşına kuş sesleri dokunsun kadın, ağlama!
Evlilik mevzusuna hiç girmeyeceğim, yeteri kadar yazdığımı düşünüyorum. İkisini de anlamaya çalışıyorum elimden geldiğince. Şimdi muhtemel çıkmazlarda sürüklenecekler, yine ikisinin canı yanacak ve kimsenin umrunda bile olmayacak. Ali dedi ya “Ben seni yaşıyorum Selin, ben sende yaşıyorum,” diye. Değiştiriyorum: “Biz sizi yaşıyoruz AlSel, biz sizde yaşıyoruz.”
Ve Haluk. Sanırım özel bir değinmeyi hak ediyor. Çünkü en başından beri üstünde en çok durulan, dengesizliği ile ilerleyen dizinin en tutarlısı. Haluk basit bir adam, söyler dururum. Onu karmaşıklaştırmaya gerek yok. O ne zaman ne yapacağı belli olmayan, bedelci Haluk. İstedikleri yanında olmayınca istemsiz dağılan Haluk. Ali, en büyük yarası. Ali, lodosları. Konu Ali olunca Haluk asla bir denge tutturamadı, başından böyleydi, böyle de devam edecek. İçinin en büyük yarasını nereye sığdıracağını bilemez insan, elini kolunu koyacak yer bulamamak gibi bir şey bu. Yarımlık hissi, rahatlık duygusunun yarım kalması. Huzursuz yarımlıklar. Sanırım Haluk’a en çok yakışan bu oldu: Huzursuz yarımlıklar. Tüm olumsuzluklara rağmen, Haluk’un n’apacağını, bir sonraki hamlesini ve hatta çöküntü yaşadığı anları bile çok merak ediyorum ben. Sağlam yazılmıştı, koruyabildi o sağlamlığı, ne mutlu. Geçen hafta da belirtmiştim. Haluk’ta fırtına öncesi sessizlik hakim, sığınıklara yakın kalın ahali!
Bir de özel bir teşekkür ve alkışı hakkeden biri var ki, Soner Avcu. Yalnızlıklar, Neye Yarar ve Sen Yokken. Bu dizinin bizlere kazandırdığı en güzel şeylerden biri olarak ışıldıyorsunuz orada. Emeklerinize sağlık, alkışlar.
Bütün söyleyeceklerimi söyledim, bütün susacaklarımı sustum. Ancak son olarak uzatmalarımı oynadığımı belirtmek durumundayım. Son bir şans daha veriyorum izleyici olarak, çok sevdiğim bir arkadaşım adına ve izlemekten keyif aldığım oyuncular adına. Yollarımızda çiçekler açması ümidiyle, uğurlar.
Güzel günler.