Son bölümdeki mafya savaşından sonra, izlediğimiz yapay zekaların savaşı bölümü.Önceki bölümlerdeki Elias’ın ağırlığının hissedilmediği bir bölüm olsa da, kaliteli ve akıcı bir bölümdü. Zaten Samaritan içerikli bölümler genel de güzel oluyor. Ama Elias’ın açtığı savaşın bir kısmını bu bölümde görmek isterdim, sanırım sonraya bırakacaklar. Olsun, bekleriz, yeter ki görelim.
Finch, metro hattındaki yere inerken, bir yiyecek makinesinin içindeki gizli çıkışı kullandı. Girdiği şifre ise dikkatimi çekti, Finch’in daha önceden görev icabı yaptığı öğretmenlikte anlattığı konulardan biriydi…Pi sayısı. Girdiği şifre de 3,141 idi.
Root’u kostümler içerisinde görmek ilginç oldu, Finch de geçen bölümde kızdırdıkları Shaw’ın gönlünü almak için, çok sevebileceği bir sandwich yaptırdı, hem de en sevdiği yerden. Shaw her ne kadar kızgın da olsa, sandwichi görünce resmen “saldırdı”.öİnsan ucundan Bear’a da verir dedim içimden ama köpek gene mamaya kaldı.
Bölüm bahsettiğim gibi Samaritan-The Machine arasındaki mücadele üzerine kuruluydu.öAma farkı, Samaritan bu bölümde makineye yardım ediyordu.Ya da öyle gösteriyordu diyelim. Başta, şehirde suç oranı birden 0’a indi, hapishanelerdeki adamları çıkaracaklardı neredeyse, doldu taştı her yer. Herkes yakalanıyor hem de suç işleyemeden, makinenin hayalindeki şey yani. Ama hayali gerçekleştiren Samaritan… Çünkü bir planı var.Makineyle konuşmak istiyor, makine bunu reddedince şehirdeki suç oranını yükseltti gene Samaritan. Hatta bu kez fazla yükseldi, Reese’ler de önleyememeye başladı.
Kilise sahnesini biraz abartılı bulduğumu söylemeliyim, Root Lambert’e, Martine Root’a ve John’da Martine’e silah çekince kilise bildiğiniz savaş yerine dönecek dedim ama tek kurşun bile sıkılmadan halloldu durum. Biraz fazla gösteri üzerine kurulu bir sahneydi. Benim pek hoşuma gitmedi dediğim gibi.
Makine, Samaritan ile konuşmak zorunda kalınca, Samaritan kendisi yerine küçük bir çocuğu atadı, Makine ise Root aracığılıyla söyleyeceklerini söyledi ve orda bir düello izledik. Güzel olabilecek sahne, basit diyaloglarla vasat haldeydi bence. Ama yine de Samaritan’ın gücüne birazcık daha şahit olduk.
Benim bu bölümde en ilgimi çeken şey, Samaritan’ı yöneten Greer ile ilgili flashbackler oldu. 40 sene öncesine gittik.Greer’in Amerikan İstihbarat Kurumlarında çalışan önemli bir ajan, yani tıpki Reese gibi bir saha adamı olduğunu gördük. Ve gene tıpı Reese gibi emir aldığı yer tarafından kandırıldığını, ihanete uğradığına tanık olduk. Senaristler buradan yürümeli, buradan iyi drama çıkar. Amerika’da ünlü senaryo doktorlarından birinin bahsettiği bir karakter tipi var: Alt metin karakteri… Bu tipleme, hikayedeki kahramana dost veya rakip olabilir. Ama ben her zaman rakip olarak kullanılması tarafındanım. Bu karakterin özelliği, geçmişinde tıpki hikayenin ana kahramanıyla benzer yollarda olması ama daha sonradan yaşadıkları üzerine başka yollara, ki genelde kötü yollara sürüklenmesi üzerinedir. Sanırım Greer’in olayı da buraya bağlanacak, umarım bağlanır ve biz de yeni bir drama şöleni izleriz.
Yeni bölüme hala iki hafta var. Aksiyonlu bir bölüm olacak tanıtımdan gördüğümüz üzere, her ne kadar “What else” sekanslarının olacağını sezsem de, umarım beni o konuda yanıltır ve gene dolu bir bölüm izleriz.