Sinem Öztürk'ün diziden ayrılmasıyla Yasemin - Sinan ilişkisinin nasıl sonlandırılacağını merak ediyordum. Gördük ki evlenmişler de ayrılmışlar bile... Belli ki Sinan'ın isteği bu değilmiş. Çocuk kendini Katmandu’lara vurmuş. Saçına, sakalına sarmış:( İyi ki Ömer o saçındaki acayip şeyi kesti de attı. Umarım sakallar da yakında gider. Her ne kadar Sinan şimdi aşk acısı çekiyor olsa da Sinan işte! Kendisi iflah olmaz bir "mavi boncuk sever". Kimdeyse hemen ona meyledebilir:) Bölümden izlediğimiz kadarıyla Seda ile yeni bir aşka yelken açacağız galiba. Yalnız Sinan ne zaman bu kadar çocuk sever oldu anlamadım. Sanırım Seda'nın kalbini de böyle fethedecek. Mutsuz bir evlilik... Boşanmak üzere olan bir kadın... Çocuğuna çok düşkün bir anne... Tüm şartlar oluşmuş gibi duruyor.
"Havayı geldiği gibi, rüzgârı estiği gibi, kadını da olduğu gibi kabul etmeli demiş Musset," demişti Ömer 25. bölümün o efsane sahnesinde ve tüm masayı o müthiş özgüveni ile acayip etkilemişti. İşi konusunda haklı ve tartışmasız özgüvenini bu bölümde de konuşturdu Sinyor İplikçi. Tranba'ya kaptırdığı müşterisini etkilemek için masa örtüsünü çok klâs bir şekilde çekip, o müthiş ayakkabıyı çizdiği sahne bölümün ikinci (merak etmeyin birinciyi yazacağım birazdan) efsane sahnesiydi. Benim için bu sahne, bundan sonra izleyeceğimiz bölümlerin de bir habercisiydi adeta. İkinci şans... Ömer İplikçi is back baby^^
Yazının girişinde de yazdım. Ömer'in İtalya'ya kaçması ve her gece başka başka kollarda acısını dindirmeye çalışması bana hiç tuhaf gelmedi. Tipik erkek davranışı... Ben daha buz şelalesi, gururundan gram taviz vermeyen, aptallık derecesinde bir inat beklerken; pişman olmuş bir Ömer görmek beni şaşırttı. Üstelik "Aynı durumda ben olsaydım Defne beni terk etmezdi," diyerek empati kurması daha da şaşırttı. Ey aşk sen nelere kadirsin. Hoşuma gitmedi mi? Ay bayıldım tabii ki ve asıl şimdi bu yeni Ömer İplikçi'nin aşkını kazanmak için neler yapacağını çok merak ediyorum.
Daha ilk bölümden mesajlara ve sembollere girmeyeceğim, ama yine de Ömer’le ilgili küçük bir not düşeyim. Sergisinde o çok beğenilen ve gözünü bile kırpmadan bedava verdiği tablo Ömer'in kırık kalbiydi bence. Şimdi o kırık kalp iyileşti... Yeniden aşkla dolu kalbi geri geldi Ömer'in. Kimin aşkı olacak tabii ki Defne'nin aşkıyla dolu^^
Gelelim ilk karşılaşma anlarına... Yani Defne'nin tablonun arkasında olduğu asansör sahnesine... Defne Ömer'in sesini duyduğunda bir irkildi. Sonra da "yok canım bana öyle gelmiştir" dercesine gülümsedi, ama ben yine de tablonun arkasından çaktırmadan bakmasını beklerdim. Konduramamasını anlıyorum; çünkü geçen o bir senede kim bilir kaç kere Ömer'i gördüğünü ya da duyduğunu sanmıştır. Böyle büyük bir aşk ayrılıkla bittiğinde yaşanması çok normal olan duygular bunlar, ama bir süre sonra alışıyor ve vazgeçiyorsunuz. Sanırım Defne'nin o an yaşadığı da buydu. Kendi kendine içinden "yine saçmalıyorsun Defne" dediğine adım gibi eminim. Peki Ömer? 24. bölümde masaya servis yapan o elleri görüp karmakarışık olan Ömer, parmaklarından da olsa tanıyamaz mıydı Defne'yi? Belki de çok dikkatli bakmamıştır diyelim, ama kaderde varsa, kalp eşini seçmişse önünde hiçbir engel duramaz. Karşılaşmak kaçınılmazdır. Kalp eşini bulur her zaman. Her yer karanlık olsa da... Buldu da^^
Benim için bölümün en efsane sahnesi tabii ki Defne'nin Ömer'in kucağına düştüğü o harika sahneydi. Mey'in çalması sahneyi daha da efsane yaptı. İkisinin de o an hissettikleri birebir yüzlerine yansıdı. Sonrasında Ömer'in o meşhur kendine güvenen gülümsemesi ve Defne'nin onu itip kucağından inmesi de bundan sonra yaşanacakların habercisiydi sanki. Bakalım hep beraber izleyip, göreceğiz.