"Hani böyle karanlık bir gecede, ıssız bir yokuşu tek başına inerken bir köşeyi dönersin de deniz çıkar ya karşına. Sonra o denizde bir gemi belirir. Şıkır şıkır ışıklarla geçip gider.
Sen sevinirsin. Hiç nedensiz ama.
Sonra için kıpırdar ya hani, öyle işte.
Seni tanıdığımdan beri bir gemi geçiyor içimden.
Hep ama."
Merhabayın. Çemberimde Gül Oya'da Mehmet Yurdanur'a aşkını anlatırken yukarıda geçen satırlarda bir gemi tabiri kullanıyordu. Aynı gemi Defne'yi görünce Ömer'in içinden de geçiyor kesin -önümdeki sihirli küreme baktım haberler iyi- Ömer'in ıssız hayatını her köşe başında belirerek dolduran, etrafı şıkır şıkır aydınlatan, hiç nedensiz sevindiren, içini kıpırdatan Defne. Mmmh bu tabir sana çok yakıştı Defo’ciğim. Ne de olsa Ömer'in aydınlık tarafı değil misin? En çok sana yakıştı.
Ömer Deniz'i dinlemeyerek o aydınlığa doğru gitmiş oldu. Temkinli temkinli sevmeleri evde bırakmış. Işığa gitmek her zaman kötü olmayabiliyor demek ki. Git Ömüş’cüm git 87 kez git, kaptır git. O ışıktan faydalanmak isteyenlere de izin verme. Hem temkinli sevmek nedir; sevmek sevmektir temkini olmaz, icat çıkarmayın. Deniz'in diyeceklerini elim böğrümde bekledim ne yalan söyleyeyim. Ömer dinlemez ama o bir yolunu bulur anlatır diye kendimi tef gibi gerdim. Fatma Girik gibi tek gecede saçlarım beyazladı. Deniz ne anlatacak orası da muamma ya. He Defne tarafından Neriman'a verilen bir çek, üstelik Tranba imzalı çek hepten kafa karıştıracaktı. Adeta bir Susurluk Skandalı. Ömer'in bilinmezler parkurunda buz gibi yeni bir Defne bilinmezi oluşacaktı. Bu konuyu bu kadar dallandırıp budaklandırdığı için Defne'ye de bir tur kızmak istiyorum ama yine Ömer'i düşündüğünden sustuğunu bir kez daha hatırladım. Alarm kuracağım, takvimime yazacağım; ara ara hatırlamam lazım aslında bu durumu. Hele bir yol ek parantez açayım şuraya; Sinan ile Defne arkadaşlığından çok hoşlanıyordum. Ömer'den bağımsız güzel bir arkadaşlık vardı eski bölümlerde aralarında. Sinan cıvıttı Defne'den hoşlandı falan ama tatlı bir muhabbetleri vardı. Ömer'de pek bulunmayan eğlencelilik var Sinan'ın damarlarında. Kendi adıma daha çok Defne-Sinan arkadaşlığı görmek isterim. Birbirlerinden aşk, meşk önerileri bile alabilirler yani.
Defne'yi köşelere sıkıştırıp gülen Ömer yapmışlar, olmuş ay ne de güzel olmuş, mis olmuş. Ömer görünce beyninin suyu akan Defne yapmışlar ki onu bayağıdır yapmışlardı o da olmuş; yok bu sefer diss atmayacağım ama ecnebinin secondhand embarrassment (ikinci el utanç) dediği şeyi yaşıyorum böyle sapıtan Defneler görünce. Tamam Ömer görsek biz de bir kalırız, bir elimiz ayağımıza dolaşır ama artık biraz sakin olmanın zamanı geldi; ya da sakin olma ya, senin de serseri serbest stilin bu şekil. "Ömer sen var ya sen, sen çok fenasın," diyeyim ben de Defne gibi. Nasıl da oynuyor kızla, gülüyor geh geh (değerligülüşü gir buraya), göz kırpıyor. Siz gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz tamam da sizi böyle görünce ben de gülüyorum sokağa çıkıp ıslık çalasım geliyor, etrafa gülücükler falan saçacam sizden ötürü. Saçmalayın, alışık değiliz, sonra çok üzülürüz bak. Fazla thug life yaptım dur şaka şaka; siz gülün, dünya gülsün.
Kalkın Ömer İplikçi severler olarak bizi 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. Ömer bunu hak ediyor. Defne'ye Ömer övecek milyorlarca durum yokmuş gibi ayilesi de Ömer fankılaplar fahri üyesi olmaya başladı. Türkan Teyze bari sen duraydın, zaten ortalık karışık. Ama senin de hakkın yok değil damat gibi damat be. Bir şey değil Esra'ya üzülüyorum. Damat çıtası çok yükseldi ileride işin zor ekmek arası. Güç seninle olsun küçük padawanım. Mahmure ile Cevahir'i duyunca ben de bir fenalık geçirdim Nihan ama Türkan Teyze bu; yüzümüzü eğdirmez, eşiğimize güz düşürmez. Nihan'ın hamilelik mevzuları ile bu hafta bizi baymayan herkese teşekkürler, kokulu kokulu öpücükler. Çok ölçüsündeydi bu hafta mahalle team, tadından yenmedi.
Mahalle team'i anıp İso'yu dehleyecek değiliz tabii. Adamlar adamı, ordinaryüs adam nasıl çekti kurtardı yine Defne'yi. Havadaki gerginliği makasla kesti attı be; aslansın, kralsın İso. Tabi iyiler kazanacak oğlum; yoksa ne diye yaşıyoruz, ne için yaşıyoruz, neye inat yaşıyoruz. İso'yu daha çok konuştursan Defne, o bu mevzunun da façasını aşağıya alır, üstüne de bir güzel çözer ki şaşar kalırsın ama fırsat tanımıyorsunuz. Bu ülkede iyiye güzele fırsat tanınmıyor, devlet bize bahmiir; fazla coştum yine ama nokta atışı tespitleri vardı bu bölüm İso'nun. Konuş artık Defne, hakikaten konuş muhatap ol artık şu adamla. Kendine ve de Ömer'e güvenmenin vaktidir artık.
Bir gün Deniz oyunu öğrenir ve o sırada Ömer hala bunu bilmiyor olursa öğrendiğinde aptal yerine konduğunu düşünecek ve çok haklı olacak. Şu anda her şeyi açıklayıp kendini affettirme şansın var. Diğerlerinin bile şansı var ama Deniz öğrendiğinde ve gelmiş geçmiş tüm Tanrılar korusun ki Ömer'e söylerse bu kırgınlık bambaşka bir şey olur. İş ne kadar uzarsa o kadar tavsar. Bu kadar dallanıp içine bu kadar yalan girmesi bile Defne karakteriyle ilgili soru işaretleri yaratıyor kafamda. Hani Ömer'i düşündüğünden yaptığı makul geliyor, hafifletiyorum yanlışı kafamda ama diğer yanım, yalan yalandır; madem dürüst ve iyi olduğumuzu iddia ediyoruz en güzel ve net şey yalanı itiraf etmektir, af dilemektir. Bembeyaz hayallerimize neden ufak siyahlıklar damlatılsın, o damlalar birleşince belki ortada beyaz da kalmayacak. Neden olsun değil mi ama?