İki haftadır üst üste Paramparça izleyemiyordum. Sosyal medyadan ve fragmanlardan kaçmak için neler çektiğimi bir ben bir allah bilir. Aldığım duyumlara göre 64 çok heyecanlı ve uzun zamandır beklediğimiz bir bölümmüş. Ben de oturdum bilgisayarın başına sizin için ☺ iki bölüm üst üste izledim. Malum dizimiz 2+ saat; iki bölüm izleyince de 4+ saat ediyor; ufak çaplı bir Cihan zehirlenmesi yaşamadım değil. İnternetten dizi izlemenin güzel kısmı Ayşe&Cihan sahnelerini hızlı hızlı geçmek oldu. Yoksa hiç çekemezdim Ayşe’nin alışverişe sarmacalı ve kek çırpmacalı sıkıcı depresyon sahnelerini. Ayşe ve Leyla ‘97 doğumlu ergenlerden daha ergen değil mi ya? Ama bu jenerasyon Bridget Jones’dan sonra böyle oldu. Can sıkıntısından alışveriş yapmayı çılgınlık sanmak o yıllarda bile orjinal değildi. Hele ki Ayşe’nin durumunda alışveriş pek çılgınlık değil; zaten zengin bir insan kendisi. Ama ben misal; toplantım kötü geçmiş, sevmediğim o yelloz beni çapraz ateşe tutmuş ben de depresyonlara girip kendimi Harvey Nichols’a atmışım. Al sana önce bir korku filmi, sonrasında ise 12 ay taksitle acının, ızdırabın ve bir çöküşün hüzünlü hikayesi.
Neyse, konuyu dağıtmayayım. Paramparça yine olaylar olaylar diyor ve bölüm yorumlamasına başlıyorum efendim öhöm öhöm...
Eğer filmin başında bir silah görürseniz, o silah sonunda mutlaka patlar. Eğer bir emzik naylon poşete konduysa, çocuk kucağınızda bile olsa DNA testine o emziği götürürsünüz. Maide hala bu iki bölüm adeta saç baş yoldurdu. Tatlış Maide halamız diye bağrımıza bastığımız kadın fitne fücur yuvası çıktı. Bu dizide niyetini başından beri tam anlayamadığım iki kişi var; biri Maide biri de Hazal’ın sevgilisi Özgür.
Maide hala iki bölüm boyunca Harun’u Dilara’ya karşı doldurdu durdu. Harun dayanamayıp Alaz’ı kaçırıp kucağına verdiğinde suratının ifadesini izlemediyseniz izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Elindeki bombanın farkında olmayan insan o bomba patlayınca neye dönüşür görülmeli. Harun, Alaz’ı aldığı gibi fırladı kaçtı. Dilara ile Cansu peşlerine düştü ama bulamadılar. Cansu’nun annesinin yanında olması ve Cihan’a karşı onu koruması çok güzel değil mi? İşte Cansu’yu bu yüzden seviyoruz. Dilara başından beri çocuklarım da çocuklarım diyor ama ben onun yerinde olsam tek düşündüğüm Cansu olurdu. Ozan’a ne yaparsa yapsın yaranamıyor, hep atarlı. Zaten evi de terketti. Dilara Harun’la basıp gitse Ozan herhalde üç ay sonra falan farkeder. Hazal desen çok farklı değil; yalıdan gitmek zorunda kalmadığı sürece Dilara’nın orada olup olmamasını takmaz. Ama Cansu, Cansu öyle mi? Bu noktada Dilara’nın aslında en çok bırakmaya kıyamadığı Cansu. Piremsesimiz Cansu, doğru olanı yapıp babasını arayıp haber vermek için tetikte beklese de, annesini sonunda anladı ve bunu yapmadı. Yapmadığı gibi akıllıca bir hamleyle zaman kazandı. Kız Cansu, o ne akıllar öyle; hiç Gülseren annene çekmemişsin aferim. Yalnız Harun’u aradığı sahnede daha iyi bir tirad çekip bir de üstüne, “Neredesin bana konum at; annemi sana getiriyorum-” deseydi Queen C. olarak Türk ve dünya dizi tarihine geçerdi. Neyse, bunları artık yaşına veriyorum. Uzun bir gecenin ardından, Cansu’yla Dilara yine havaalanına koştular. Allahım nedir bu cabin crew’un bunlardan çektiği. Pilot kontak çalıştıramadan geçti kaç bölüm. Dilara ne kadar yalvardıysa da Harun ikna olmadı, Cansu’nun en azından yumuşadığını düşündüğünden Harun’la gitmeye ikna oldu ve o uçağa bindi. Harun’un acı çeker bir halde olan Dilara’nın o uçağa binmesine razı olması açıkçası bizi kırdı. Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir, hem de en çok sevdiğine. Kadın karşısında katıla katıla ağlıyor. Harun Dilara’yı alıp mutluluğa doğru gittiğini düşünüyor. Enteresan. Uçak tam piste girecekken telefon çaldı ve silah patladı!