Muhteşem Yüzyıl Kösem'de bir bölümü daha geride bıraktık. Gönül isterdi güzel güzel bölüm yorumu yapayım ama gelen reytingler hevesimi kursağımda bıraktı.
Derviş Paşa'nin ben'li repliği bölüme damgasını vurdu. İsmini nasıl aldığını şu şekilde ifade etti: "Yeniçeriler beni aldığında sırtımda yırtık bir gömlek, ayağımda delik bir papuç vardı. Bu yüzden Derviş dediler adıma." Handan'ı gördüğü anı ise şu sözlerle ifade etti: "Bosna'da ki tek iyi hatıram onun yüzüdür. Miljacka Nehri'nin kıyısındaydık. Bir ceylan gibi suya inmiş yalnız ve ürkekti. Bir an kaldırdı başını, dudağının üstünde küçük şirin bir ben vardı. Gülümsedi..." Ah be! Böyle güzel replikler niye ilk bölümlerde gösterilmez.
Safiye'nin üstüne bu sarayda sultan tanımam. Karda yürür izini belli etmez. Handan öyle beceriksiz ki önüne kemik atması yeterli, sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Sonuç olarak haftalardır Safiye'ye “Gözyaşı Sarayı'na gideceksiniz,” diye tehditler savuran Handan bu bölüm mort!
Handan'ın Mustafa'yı katletmeye çalışmasını doğru bulmasam da Ahmed'in tepkisini abartılı buldum. Ortalığı dağıtmasını, bağırmasını anlıyorum ama annesine el kaldırması olmadı. Ahmed o eller taş olur!
Ahmed demişken bu bölüm kızıl elma, elçilere kafa tutma, matrak oyunu derken Junior Süleyman gördüm. Sefer hayalleri falan iyi hoş da I. Ahmed hayatında hiç sefere çıkmamış. Bakalım Ahmed sırf seyircinin gönlü olsun diye olmayan sefere çıkacak mı?
Cennet’in yüzünü yakan kişi Halime'ymiş. Ayrıca Menekşe'nin hikayesine de değindiler, bebeğini düşürmekle kalmamış rahimsiz bırakılmış. Bu olayın perde arkasında da Halime'nin olduğunu düşünüyorum. Halime'de Hürrem esintileri gördüm.
Bülbül ve Hacı Ağa sahneleri nedense bana gereksiz geliyor. Özellikle Hacı Ağa komik olacağım diye kasıntı oynuyor.
Fahriye her bölüm gözümde biraz daha eksiliyor. Karakterin neresinde tutsam dökülüyor. Bundan sonra bencil deyince akıllara Fahriye gelecek.