Müthiş heyecanlı ve özgüven dolu bir finalden sonra bu haftaki bölümün başlangıcında epeyce güldüm doğrusu… Çünkü Nihan’daki o “evet, nereden başlıyoruz” edası kendine güven bakımından on numara beş yıldızdı. Buraya kadar her şey süper… Kaptırdık kendimizi, aldık o müthiş hazzı gidiyoruz ki; Kemal kameralardan bahsetti, Nihan’ın eli ayağı dolaştı... O kendine güvenden eser kalmadı. Hemen şaşkın Nihan’a geri döndü. :) Aslında demek istediğim; Nihan hem müthiş özgüvenli bir kadın, hem de şaşkın bir çocuk… Biz bu yüzden çok sevmedik mi onu? Bu yüzden her tarz kadın kendini bulmadı mı Nihan’da?
Evet, nerede kalmıştım? Konu kameralardı. Emir ‘in eli kolu o kadar uzun ki, taa o otoparktaki kameralara ulaşabiliyor ve ve ve aynı zamanda Kemal de o kadar zeki ki, Emir’in taa o otoparktaki kameralara el uzatabileceğini anlıyor ve hemen görüntüleri temizliyor. Bu kadar kolay mı bu işler yahu? Oh ne güzel memleket! Herkes kendi işine göre istediğini ayarlıyor… Superman Kemal yine sorunları çözdüğüne göre artık bir işinin olduğunu hatırlıyor ve şirketine gidiyor. Bir de anlayamadığım bir diğer konu; Kemal hapisteyken kendi kendine mi kuruldu bu şirket? Benim kaçırdığım bir şey mi var? Bir anda nasıl holdinglerle iş yapan bir şirketi oldu Kemal’in?
Neyse, Kemal tam şirketine, işinin başına gidiyordu ki, bir öğrendi içeride annesi varmış, hem de Emir’le birlikte… Tabii Kemal daha geliş aşamasındayken Fehime’nin hiç gitmeyeceği o şirkete gideceği tutmuş… Fehime oğlunun başardıklarına nazar değmesin diye okuyup üflerken masanın üzerindeki o defteri de gördü. Belki hesap defteri o Fehime Hanım’cığım, belki iş ajandası... Neden hemen açıp bakıyorsun ki? Vildan’ın yaptığı da akıl işi değil hani. Ara Kemal’i, seninle konuşmam lazım de, ver eline. Öyle gönderirsen şirkete herkesin bakma ihtimali de var… Ya da hadi gönderdin diyelim; artık kargoya sadece sahibine teslim edilsin dersen kargo elemanı da ona göre Kemal’e teslim ederdi. Hadi bu da tamam, Kemal’in sekreteri neden paketi olduğu gibi masaya koymuyor da açıyor? Özeli de mi yok bu adamın? Kısacası, o defterin oraya gitmesi tamamen olmamışlıklar silsilesiydi… Kemal’in işyerine asla uğramayan Fehime’nin gideceği tuttu, Emir’in Fehime’yi uyaracağı tuttu, Vildan’ın defteri gönderme zamanlamasının tam da onlara denk geleceği tuttu. Ne manaağğ söyler misiniz?! Aklıma gelenleri arka arkaya yazdığım için araya girenler oluyor, yani Fehime mevzunu bu kadar kolay kapamak istemiyorum. Bu haftanın yıldızlarından biri oydu çünkü… Karakteri, yani Fehime’yi pek sevmesek de, oyuncu Zeyno Eracar Fehime’nin hislerini bize o kadar güzel yansıttı ki… Ona kızdığım tüm zamanları affediverdim sebepsizce. Düşünsenize; annesiniz, çok düşkün olduğunuz canınız, oğlunuz bir kıza aşık oluyor ve birden o kız oğlunuzu bırakıp başka bir adamla evlenmeye karar veriyor. Oğlunuz yıkılıyor… Siz oğlunuzun aşk uğruna yandığını, gün be gün kor alevler içerisinde kül olduğunu görüyorsunuz… O kızdan siz de nefret etmez misiniz? Ben Fehime ile ilk kez bugün empati yapabildim ve bu yüzden kendime kızdım. Artık Fehime’ye sadece neden Nihan’ı anlamaya çalışmadı diye kızabilirim, sadece oğluna bu kız neden seni bırakıp o adamla evlenmiş diye sormadığı için kızabilirim. Torunu olduğunu öğrendi, kolay bir şey değil ki… Minik Deniz’in resimlerini okşadığı sahnede ne kadar içlendiğimi anlatmaya kelimeler yetmez… Ya oğluna sarıldığı sahne? Onun hem aşksız, hem evlatsız kaldığını bilmesi… Deniz, olanlardan habersiz, günahsız bir bebek henüz. Baba kokusu olmadan büyüyor… Normalleştirilmemesi gereken hassas bir konu babasızlık konusu. Deniz’in masum bakışları da insanın içini acıtıyor…