Peggy akşamın bir saati evine bırakılan bir saksıyla hala sekreter olarak algılandığını acı şekilde öğrendi, sinirlendi ama şaşırmadı. Şirkette odası en son hazır edilen personel oldu ve McCann Erickson’un o iç karartıcı koridorlarına ağzında sigarası, gözünde gözlüğü, “erkekleri rahat ettirmeyi artık umursamayan” tavrı ve kolunun altında Cooper’ın hatırası, ahtapottan zevklenen kadın portresi ile müthiş bir giriş yaptı. Joan öyle sert bir kayaya çarptı ki Peggy’nin bu halinin böyle hoyratça yerle bir edilmesini kalbimiz kaldırmayabilir.
Öte yandan dünyanın en komik şeyi hala devam ediyor. Betty psikoloji masterı yapmaya kararlı ve çocukları gönderdiği evde, mutfak masasının dibinde sigarasını tüttürüp Freud okuyor. “Hep bunu yapmak istedim,” diyen Betty için mutluyuz, hem Don’ın Birdie deyişine de nail oldu, ondan daha mutlusu yok.
Hala Don’ı çeken nasıl bir özelliğe haiz anlamasak da, yarıda bırakıp gittiği Miller toplantısından sonra Don, Diana’nın peşinden kendini Racine yollarına vurur. Şirketin boğucu havası, hala evinin bir yataktan ibaret olması, elinde kalan Anna Draper’dan yadigar elmas yüzük ya da sadece hapsedildiği duvarlardan nefes almasına imkan tanıyan bir uçağın gökyüzünde bıraktığı iz... Hayatında boşluğunu doldurmaya çalıştığı, sürüklenip gittiği her ne ise onun için saatlerce, bilinçsizce, yanlış yollara saparak, kim olduğunu saklayarak, birkaç satır bilgiden fazla bir şey bilmediği bir kadında cisimleşen onulmaz bir yarayı kapatma isteği. Don’ın beyaz balinası. Jim Hobart’ın bölümün başına Don için kullandığı kalıp, sözlük anlamıyla; seni yok edecek, bitirecek noktaya getirene kadar bir şeye kendini kaptırmak, hayatının onun etrafında dönmesi, hayatının sadece ondan ibaret olması.