"Bir melek gibi indi ruh-i zemine. Vallahi bir güneş gibi doğdu sarayımıza! Ey bizim Kösemimiz sen çok yaşa!"

Cidden, Kösem tam bir güneş gibi doğdu dizinin üzerine. Kendisini kadınlar savaşının içine dahil etmesi resmen senaryoya can getirdi..

Dün akşamdan beri gerek sosyal medyada gerek bizim evde sıkça dile getirilen "Yahu sapsarı kız nasıl koridor yürüyüşü sırasında kapkara bir kadına dönüştü?" sorunsalı hakkında lafı çok uzatmamak lazım. Zira, bu değişim karakterin yaşça büyümesini değil, bir gecede kabuk değiştirip olağanüstü bir biçimde bambaşka fiziğe sahip olmasını temsil ediyor. Saçma mı? Evet saçma. Ama herkes emin olsun ki, altı haftadır bize zorla kabul ettirilmeye çalışılan Anastasia rolü daha saçmaydı. Oyuncu değişimindeki saçmalık bu yüzden çok da umrumda değil. Zaten bu muhabbet de giderek azaldı, bir sonraki bölümde kimse konuşmayacak bile.

İki sene önce ilk tanıtımı yayınlanan Kösem dizisi dün akşam itibariyle başlamış bulunmaktadır. İzlediğimiz ilk altı bölüm kesinlikle bu diziye ve anlattığı döneme ait olamaz. Böyle saçma bir masalsılık, senaryodaki oturmamışlık, Anastasya'nın "Kaçıyorum, aha kaçtım, yok ya vazgeçtim döndüm!" muhabbetinden dolayı yaşananların anlatıldığı bu dizi, o reklamı yapılan dizi değil.

Tek tarihi gerçeklik Sultan Ahmed'in Şehzade Mustafa'nın idamına teşebbüs edip vazgeçmesiydi. Bundan başka yazılan her şey, Yunanistan’lardan Rum kızı getirdik, yazın bir hikaye! tarzında senaryo ekibine yapılmış bi metazori gibiydi.

Neyse ki bu değişim, tarihi bir gerçekle beslenerek oldu.

Tarihte, Sultan Ahmed ve Şehzade Mustafa hastalanırlar ve aylarca kalkamazlar. Herkes öldü gözüyle bakar, tahta geçecek yeni namzetler aramaya başlarlar. Ama iki Al-i Osman da ölüm döşeğinden uyanır ve İmparatorluk’ta hayat kaldığı yerden devam eder.