Bir gün Paramparça izlerken küt diye gidicem. Bir bölüm içinde bu kadar olay, bu kadar ani gelişmeyi ben ve benim gibi averaj TV izleyicisi kaldıramaz. Resmen izlerken tokat üstüne tokat yiyorum. Paramparça izlemek böyle bölümlerde roller coaster’a binmek gibi; şaşkınlıkla karışık bir zevk. Hazırsanız kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruz.
Ayşe Ozan’ı hastanede tesadüfen buldu ve hemen Cihan’a haber verdi. Hadi yine iyisin tombul yanak, Ozan mozan bahanesiyle barışayazdın Cihan’la. Cihan sanki yıllar yılı çocuklarının önünde siper olmuş fedakar bir babaymışçasına Ozan’ı o halde görünce perişan oldu; salya sümük ağladı. Bu kadar dram yaşayacak bir durum yok oysa ki; Ozan’ı hepimiz tanıyoruz. Tabii iyi yürekli insan, fedakar baba Cihan, Ozan’ı kaptığı gibi eve getirdi. Ayşe böylece yalıya ilk adımını atmış oldu. Kendisiyle birlikte dedikodusu da aynı anda geldi. Hazal tam bir sansar gibi Ayşe’nin konuyla bağlantısını çözdü ve dedikodu kulaktan kulağa anında yayıldı. Rahmi ve Dilara’nın Ozan’ı hastaneye kapattıkları gerçeği de ayyuka çıkınca aile tam arap saçına döndü. Ozan hırsla gidip herkesle tek tek konuştu, hikayenin hatırlayamadığı kısmını tamamladı. Ve sonunda ondan bekleneni yaptı: Hisselerini gerçekten sattı.
Bu arada Dilara annesinin rahatsızlığı yüzünden Amerika’ya gitmişti geçen bölüm. Bu hengamede yalıda olmaması iyi de oldu. Zira artık seyirci olarak bizde daha fazla Cihan höykürmesi dinleyecek takat kalmamıştı. Yalnız Yıldırım Ozan’ın hisseleri sattığı haberini Cihan’a söylediğinde yüzü nasıldı ama; hayatta en sevdiğim şeylerden biri ‘ben demiştim’ demektir. Tam o anda Dilara orada olmalıydı ama Cihan kendi eliyle Ozan’ı çıkarttığı için o pişmanlık ona yetecektir. Rahmi zaten gereken cevabı verdi.
Dilara diyorduk, Amerika’dan döndü dönmesine ama her şey arapsaçı; kadın resmen bir günde bir sezonluk olayla tokat üstüne tokat yedi; Ozan’ı Cihan’ın bulması, Cansu’nun Dilara’ya tavır alması, Ayşe ve Cihan ilişkisini öğrenmesi, Harun’un hisseleri alması, Maide Hala’nın Harun’la olan bağlantısını çözmesi, Cansu’nun nişan yüzüğü takması derken (yazarken ben yoruldum) valla iyi dayanıyor bu kadıncağız 20 kiloluk haliyle bunca strese.
Ebru Özkan sanırım düğünü için saçlarını kısaltmıştı. Dolayısıyla bu bölümde Dilara’yı yeni saçlarıyla gördük. Kimse de saçlarını farketmedi. Hadi erkekleri geçtim; hiç olmazsa Hazal bu konuda birşey söyleyebilirdi. Onca hengamenin arasında, dünya yansa bir kalbur samanı yanmayacak kişi o çünkü. Bu tarz detayları bazen kaçırıyorlar; ortamın gerçekliğini bozuyor bence. Bu arada yeni saçı çok çok güzel olmuş.
Dilara İstanbul’a gelir gelmez Harun’la tekne sefasına aktı. Sanırım o da yoruldu artık çocuklarıyla uğraşmaktan. Ay bunların derdi biter mi Dilara, üçü de ergenliğinin doruklarında. Yalnız Harun ve Dilara tekneye yürürken tam bir ‘power couple’ gibi değiller miydi? Ortamların canına okuyan Beyonce-Jay Z gibi, Brad-Angelina gibi ya da dizi evreninde Frank-Claire Underwood gibi? Sizi hep böyle görmek istiyoruz.