Poyraz ve Ayşegül’ü izlerken milyonlarca şarkı çalmış olabilir kafamın içinde. Ama en barizi ilk gençlik dönemimin vazgeçilmezleri arasında bulunan Gökhan Özen’den geldi. Ayşegül taksiye bindiğinde, Ayşegül çiçekleri gördüğünde diye bir seri halinde sıralarsak, bu serinin şarkısı kesinlikle Her Şeyde Biraz Sen Varsın. Bilmeyen var mıdır emin değilim ama şarkının sözleri ‘…baktığım her yerde gözlerin, koklarım yastığını hala, içimdeki hüzünlerde senin izlerin…’ diye devam ediyor. Bence cuk!
Ayşegül’ün sevimlilik abidesi kıvamında, fanusunda her şeyden bihaber salınan balığıyla dertleştiği sahneyi, ki 1.5 dakikaya tekabül ediyor hemen hemen, kaç defa izlediğimi bilmiyorum. Bir süre öteki partlara geçemeyip o sahneyi geri sarıp sarıp izledim. İnanılmaz minnoş, tatliş bir sahneydi kendisi, ben onu 35446574558 kez daha izlerim zaten. Poyraz’ın Sinan ile kafa dağıtmasına ayrıca kalpler!
İtiraf etmem gerekiyor ki, geri sarıp birkaç kez izlediğim bir sahne de Neşet’in ayrılığı öğrendikten sonra verdiği tepki sahnesiydi. Kahkahalarımı apartman boyunca dalgalar halinde yaymış olabilirim hatta. Sıkı takibi içinde bulunduğum iki yerli dizi var, Poyraz Karayel ve Hayat Şarkısı. İkisi de bayılarak izlediğim karakterler barındırıyor ama bir sıralama yap derseniz, en baş Hülya, sonrasında Neşet ve Songül takipliyor onu. Neşet’i izlerken iliğime kemiğime kadar geriliyorum. En son, daha önceden de benzetmesini yaptığım, Hannibal Lecter (dizi versiyonu) karakterini izlerken böyle reaksiyonlar verdiğimi hatırlıyorum. Neşet’in o psikopatlığını, tef gibi gerilerek izlerken, Tolga Güleç’in performansını da ayakta alkışlıyorum ve bunu, en beğenmedim dediğim bölümde bile yapıyorum. Kötüyü sevmekten ziyade kötüden nefret etmek ve korkmak anlamına geliyor bu, ki çok sık rastlanan bir durum değil maalesef. Keza Songül de aynı şekilde. Ona biraz acıma da var şu son iki bölümdür, çok yalnızlaştı ama Songül bu, ne yapar eder kurtarır paçasını. Her halükarda, böyle yalnızlaşıp “Gel Songül kuzum, derdin derdimdir!” diyecek noktaya da getirse beni ya da tam tersi “Bir bit Songül ya, bir yok ol yani!” de desem, izlemekten her zaman çok keyif aldığım bir karakter, yeri sarsılabilemez.
Ekranella’nın bu haftaki anketinde de ‘Neşet’in oyunlarını ilk kim fark eder?’ diye sormuştuk. Sonuçlar Ayşegül’ü gösterdi. Ne yalan söyleyeyim ben Meltem fark edecek diye konumlandırmıştım kafamda ama Ayşegül’ün bu her şeyden uzakta, bulutların üstünde gezinmesinden de bir şüphelenmemiştim değil. Ayşegül aldı bu eli. Her şeyin dışında görünen Ayşegül, bir anda tüm bu oyunların tam ortasında buldu kendini. Üstelik çevresinde alevler olduğunun artık farkında. Adımlarını ne kadar dikkatli atarsa atsın bir yanıyla yanacak bence, ki son sahnede görüldüğü üzere bir taraf komple alev aldı şu an. Poyraz’a savcıyla iş birliği yaptığını anlatamayacak, anlatırsa Neşet’in yanında kalamaz. Neşet’e adım adım yaklaşmak zorunda, ne döndüğünü anlaması için… Bir atasözümüz var tam buraya uygun siz okurken içinizden söylersiniz artık. Valla işin zor Ayşegül’cüğüm, ne diyelim başka!
56, detayından bütününe kadar, her anlamda, izlemesi inanılmaz keyifli bir bölümdü. (Siz bunu yine okumamış gibi yapın olur mu? Hafazanallah göz değer, nazar girer filan aman diyeyim!) Emeklere sağlık. Haftaya nereden izleyeceğimi bilemiyorum ama netten takip etme işini ciddi ciddi düşünüyorum. Ne karar çıkarsa çıksın, Özetliyorum’da mutlaka görüşürüz pek sevgili Poyraz Karayel’ci.
Güzel günleriniz olsun!