Hep aynı döngüyü yaşarız aslında. Doğarız, büyürüz, ölürüz. Arasında yaptıklarımız o kadar da önemli değil. Sonuçta hiçbiri var olmak ve yok olmak kadar önemli değil. Döngü değişmiyor. İçine istediğimiz baharatı serpiştirmek ayrı, sil baştan yeni bir yemek yapıp yemek ayrı şey sonuçta. Bütün insanlar olarak aynı oyunun bir parçasıyız. Nasıl oynayacağımıza karar verebiliriz. Ya da verdiğimizi sanırız. Ama başı ve sonu belli olan oyunu nasıl oynadığımız ne kadar şeyi değiştirebilir ki? Birbirimizden farklı olabiliriz ama farklı şeyleri yaşamıyoruz. Hayat hep böyle. Tıpkı diziler gibi.
Tam diyoruz ya Zeliş'le Mustafa'nın arası oluyor diye, döngü yine başlıyor. Sanki aşkları doğuyor ve ölüyor, her hafta bir daha, sonra bir daha. Tam dedik ki Zeliş, Mustafa'nın aşkını kabul etti, şimdi ufaktan karşılık vermeye başlayacak, hop başa sarıyoruz. Her seferinde iki şekilde başa sarıyoruz hem de. Birincisi Yaman. Yalanlarıyla, oyunlarıyla, dalavereleriyle Yaman. Diğeri de köyden alakasız bir olay. Bu seferki Alev'di. Köydeki gençlerin peşinden koştuğu Alev’in köy dışında da kaçtığı biri varmış meğer. Yakında o da teşrif eder buralara, bu sefer Yaman’la birlik olup engeller bizim didişen çiftin aşkını.