Diğer tarafta Mukaddes Hanım biricik oğlu Fatih’in her anında yanında olmaya, her şeyi ile ilgilenmeye devam ediyordu. Sonra Günay’dan bir çay istedi. O da hınzır gülüşünün altına gizlenerek yine o ilaçlı çaydan yaptı Mukaddes’e. Ama bilmiyordu ki o çay Fatih’e gitti.

Ayfer ile Darbeli’nin heyecanı ise kaldığı yerden devam ediyordu. Telefonda cilveli, edalı konuşmalar… Yalnız bu konuşmaya şahit olan Fadik bu duruma şiddetle karşı çıktı. İki tane bekar kızı dururken annesinin aşkı de nereden çıkmıştı? Ama Ayfer kızını dinleyecek değildi. Karışamazdı kimse O’na. Ne de olsa Gergedan Ayfer’di o…

Fadik annesine kızdı ama Mete’yi karşısında elinde yüzük evlilik teklifi yaparken buldu. Ama memnun olmadı Fadik. Öyle Reis’in bahçesinde, bir mizansen olmadan, bir etkili konuşma olmadan nasıl bir evlilik teklifiydi bu? Teklifi kabul edeceğine bir de yüzüğü Mete’nin kafasına atmadığı kaldı. Seni gidi boyu küçük, şiddeti büyük Fadik seni…

Bu arada Fatih içtiği çayın etkisi ile hayaller aleminde mi gerçek hayatta mı ayıramaz oldu. Önce aynada kendi görüntüsü yerine Ertan’ı görmeye başladı. Sonra uzaktan kumandayı eline alması ile kumandanın ışın kılıcına dönüşmesi bir oldu.

Kılıcını sağa sola savururken annesi girdi içeri ama Mukaddes annesi değil, kırmızı elmalı cadı annesi! O’nu cadı gibi görmeye başladı. Aslında burada bir tuhaflık yoktu mana olarak ama görüntüsel bir sorun yaşandı. Çirkin cadı elindeki elmayı Fatih’e vermeye çalışırken neyse ki görüntü düzeldi.