Bunlar zaten beklendik ve garip olmayan şeyler. Bölüm bence eğlenceliydi. Hareketli ve aksiyonlu olması da güzeldi. Doctor’un belli bir plan çerçevesinde hareket etmesi de hoşuma gitti. Sadece bu kadar kalabalık bölümlerde yan karakterlerin, yani figüranların absürtlüğü beni öldürüyor. Çok fazla göze batıyorlar.
Ashildr, Doctor’un ilgisini daha ilk andan itibaren çekmişti. Evet, sanki öyle bir baktı ki onu yıllardır tanıyor gibiydi. Ashildr kendisinin kötü şans getirdiğine inanıyor. Bu yüzden köyün hikâyecisi olmuş. Anlattığı –güzel- hikâyeler gerçekleşsin istiyor. Köyün başına gelen her kötü şeyin kendisinden kaynaklandığını sanıyor. Maisie Williams’ın karakterinin Arya’ya benzeyen tavırları da gözlerden kaçmadı elbette. Ashildr’in öldüğünü söylemiştik. Ancak Doctor onu bir şekilde geri getiriyor.
İşte bu geri getirme olayı bize 12. Doctor’un yüzünü niye seçtiği sorusunun da cevabını veriyor. Duygulanıyoruz. Geçmiş Doctor Who bölümlerini özlediğimizi fark ediyoruz. Belki aramızda ağlayanlar bile vardır. Değil mi sevgili Whovianlar?
David Tennant’lı The Water of Mars bölümünü hatırlarsınız. Orada “Ben Doctor’um, istediğimi yaparım,” tarzında söylemleri vardı. Normal şartlarda ölmesi gereken Adelaide Brooke’u kurtarmıştı fakat bu durum tarihin seyrini değiştirecekti. Ancak yine de engel olamamıştı ve Adelaide kendisini öldürmüştü. Doctor bu ölümden sonra büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. (Hatırlamak için: https://youtu.be/65N7tTaxmdQ)