Kübra, Emir ile Sibel arasında yaşanan ilişkiyi Yiğit’e anlatarak aklınca Sibel’den intikam aldı. Yiğit’ten değil, Sibel’den. Çünkü Kübra’ya göre hala bebeğini babasız bırakan kişi Sibel. Kübra ve Yiğit arasında yaşanan hikâyede hiçbir suçu olmamasına rağmen Kübra’ya göre bebeğinin babasız kalmasının tek sebebi Sibel. Ama Sibel’den intikam almaya çalışırken körüklediği ateşte kendisine evini, hayatını ve hatta geleceğini açan adamı da yakacağını düşünmedi. O an tek düşündüğü şey Sibel ve Yiğit’in Paris’e gitmesini engellemekti. O an tek düşündüğü şey kendisiydi. Ben hiç şaşırmadım Kübra’nın kendi hissiyatı peşinde koşup çevresindeki diğer herkesi yok saymasına. Daha önceden yaptıklarının bundan ne farkı vardı? Kürtaj süresinin geçtiğini söylememesi, Yiğit’le ilgili tüm uyarıları yok sayması, Sibel’e olan tavrı… Kübra, en başından beri aynı bencillikte bir kadındı. Görünürde herkesin kendisine acımasından rahatsız olsa da içten içe bundan memnun olan bir kadın. Sürekli “Ben mi suçlu oldum şimdi?” ya da “Onu mu savunacaksın bana?” demesinden de anlıyoruz bunu zaten. Kübra farkında, “mağdur kadın” rolünü oynadıkça herkesin bir şekilde, kızsalar da sövseler de onun yanında olacağını biliyor. Dişlerini göstermesini bile bir mağduriyete bağlıyor. Emir’in hayattaki en büyük sırrını kendi inadı uğruna meydana dökmesine rağmen “Benim konuşmaya hakkım bile yokmuş, bak hayatınızda sığıntıymışım,” diyor. Yahu daha birkaç saat önce iki kardeşin arasına aşılması imkânsız uçurumlar koymuş bir kadınsın, ne demek “Konuşmaya hakkım yokmuş,” demagojisi? Tabii ki bu konuda Kübra’nın konuşmaya hakkı yoktu, Emir’in de dediği gibi onun meselesi değildi bu. Kendi hırsı için iki kardeşin hayatını öne süremezdi. “Yapan değil söyleyen mi suçlu?” diyor. Eee o zaman Neriman sana bir şeyleri söylediğinde neden o suçlu oldu? Yapan değil de söyleyen mi suçlu Kübra? Sen yapınca adı aşk oluyor da Emir ve Sibel yapınca mı suç oluyor? Derya kendisini uyarırken “Benim kalbim böyle çarpacaksa, bir gün canım yanacaksa yansın,” diyen kadın mağdur olamaz, olsa olsa kendi tutkusunun mağduru olur ki bu da çevresindeki kimseyi ilgilendirmez. Ve Kübra bebeğini hala Yiğit’in sigortası olarak görmeye devam ediyor, hala… Yaşanan onca şeyden, söylenen onca sözden sonra hala Elif elindeki koz Kübra’nın. Bu yüzden hastanede Yiğit, Elif’i kucağına aldığında veya Yiğit, Sibel’den “el âlem” diye bahsettiğinde yüzünde zafer ışıkları yanıp söndü. Yiğit’in de dediği gibi, Kübra bebeğinden başka her şeyle fazla fazla ilgilendiği için de Yiğit’in o bebeği alıp gitmesine üzülemedim. Bir annenin haykırışlarına içim parçalanabilirdi ama bu anne çocuğunu hayatta her şeyin önüne koyan bir anne olabilseydi. Kendisini ve tutkularını, çocuğunun önüne koyan bir anneye üzülemem. Üzgünüm.
Sibel’in bu hikâyenin en başından beri bir hatası varsa Emir’le birlikte olmak değil, onu yüzüstü bırakıp Bora’ya gitmesiydi ve onun da cezasını fazla fazla çekti, Emir’den de her fırsatta yemediği hakaret kalmadı. Ama Sibel, Kübra ve Yiğit’in hikâyesinde olsa olsa onların kurbanı olur. Ne yaptı Sibel? Kübra ve Yiğit’i ayırmaya mı çalıştı, Elif’i Yiğit’in hayatından çıkarmaya mı çalıştı? Hayır, aksine Yiğit’in kızına ve Kübra’ya gitmesini bekledi. Köşesine çekildi, Yiğit’ten durabildiği kadar uzak durmaya çalıştı. En sonunda Kübra ile olan yüzleşmesiyle birlikte hem Kübra’nın sandığı masum kadın olmadığını daha net gördüğü, hem de Yiğit ve Kübra arasında bir ihtimal olmadığını anladığı için Yiğit’e kendisini açtı. Sibel, Yiğit ve Kübra arasında ufacık, tırnak ucu kadar bir ihtimal görseydi şayet hayatta Yiğit’e gitmezdi. Aslında Kübra’nın Sibel’e bu kadar kin gütmesinin sebebi; Kübra’nın Sibel’i kendisi gibi sanması. Sibel’in her hareketini kendisi gibi düşünmesi… Bu yüzden hastanede Yiğit kendisini azarlayınca bunun sebebinin Sibel’in Yiğit’i doldurması olduğunu düşündü. Çünkü Kübra bunu yapardı. Ama Sibel, asla Kübra gibi değil. Çok güçlü bir kadın Sibel, âşık ama gururunu da ayaklar altına aldırmayacak kadar güçlü, iradeli… İstenmediği yerde zorla durmayacak kadar da başı dik.
Yiğit ve Sibel’e gelince… Yiğit haklıydı ama Sibel de haklıydı. Sibel, gözünün önünde Kübra ve Yiğit’in yaşadıklarını gördü, bebeğin doğumunu bekledi, Gül’ü gördü ve daha neler neler... Ama en sonunda Yiğit’e rağmen Yiğit’e gitti. Onun Sibel’i deli gibi korkutan karanlık dünyasına rağmen, hiçbir suçu yokken Elif’i babasız bırakan kadın olarak damgalanmasına rağmen Yiğit’e gitti. Yani Sibel, Yiğit’e rağmen sevdi onu… Gel gelelim Yiğit de haklı… Sibel ve Emir’in arasında yaşanan şey ciddi bir şey değildi, biz zaten biliyorduk ama ikisinin ağzından da duyduk bunu. Ama Yiğit için öyle işlemiyor o çark işte… Daha önce de demiştim; “Yiğit gibi adamlar sevdikleri kadının hayatında ikinci bir erkeğe asla tahammül edemezler,” diye… Sevdiği kadının hayatında ikinci bir erkeğe tahammül edemeyen bir adamın, sevdiği kadının kardeşiyle bir ilişki yaşadığını, kardeşinin ona dokunduğunu, onu öptüğünü düşündüğünde yaşayacağı yıkımı düşünebiliyor musunuz? İkisi de haklı, ikisi de yaralı. Ama Sibel ve Yiğit’in hikâyesi esas şimdi başlıyor. Bir aşk, ayrılıkla sınandığında gerçek bir aşk olur. Ayrılık sınavını geçebilirse bir aşk, o zaman gerçek ve güçlü demektir. Sibel ve Yiğit ama erken ama geç, bu ayrılık sınavını geçecekler. Sibel’in de dediği gibi; onlar ayrılsa da sevgili ama Kübra beş çocuk yapsa da Yiğit’e yabancı. Çünkü her ne olursa olsun Yiğit, Sibel’e hala deli divane âşık.