Bela paratoneri bir değil ki, dizi de herkes aktif bir belaçekici. Oyuncak mağazasına gidip peşlerine pompalı Noel Emmi’yi çekmeyi başaran dörtlümüzden bahsediyorum tabii ki de. Hay ben sizin şansınıza yani! Yoksa şanssızlığınız mı deseydim? Neyse. Sahnenin duygu yüklenen kısmına ilk satırlarda değindim, bir daha yazmayacağım ancak ince gönderikleri yazan ellerinizi öpüp başıma koyduğumu belirtmek isterim. Saygılar. The Hunger Games’in Türkiye şubesini açtım, başına da Sefer’le Zülfikar’ı getirdim. Çok güzel oldu bence. Dursun orada. Antiküresel Zülfikar yine güzeldi, yine çiçek. Meltem’in ‘Böyle sisteme isyan edilmez mi?’ çıkışı on numara beş yıldız. Dafne’nin Noel Emmi’nin arkasından el sallayışına minnoşluklar. Yalnız aç parantez, adını Meltem’in ağzından duydu ya Zülfikar, ölse gam yemez, kapa parantez. Mutluluğuna kurban adam. ‘Zülfikar’la Meltem forever’ demiş miydim ben ya?
Sema’ya kızmıyorum, kızamıyorum. Kızıyorum sonra saçlarını okşaya okşaya teselli ediyorum. Dafne’yi de artık çok seviyorum. Söyledi ya böyle sakız gibi uzatmadan, orada olsam alnından öperdim yani. Demek ki neymiş, bencilliğine yenilmeden de aşık olunabiliyormuş. Aferin kızım sana aferin. Sefer çok şükür öğrendi. Sema’ya kalsa kırmızı kar yağdığında öğrenirdi anca. Bakalım tepki n’olacak, meraklardayım, heyecanlıyım bu konuda.
Ah Sado, bu da gol değil ya! Songül’e laf yazan ellerimi buz dolu kovalara sokayım ben e mi! İpek’çiğim o nasıl bir oyun? O nasıl bir yalan dolan? O ne tür bir dönme dolap? Çok hazırdım seni sevmeye Sadrettin sayesinde. Hiç olmadı bu. Evet sıradaki halk kınamamızı toplu yapıyoruz, işaret parmakları hazırsa: CIK CIK CIK CIK!