Bir kuş uçar gökyüzünde, uçsuz bucaksız maviliğe, kanatları altında kaybettiklerimizin sureti. Ulaştırır göğün en tepesine zamansız gidenleri. Gitmelerin hepsi zamansız gerçi. Zamansız gidenler, kimi zaman bir kurşunla, kimi zaman bir kazayla, kimi zaman lanet hastalıklarla kapar gözünü. Bir kurşun, allah aşkına, bir kurşun dediğin parmaklarının arasında tutulabilirken nasıl öldürebilir birini? Bir araba, o arabanın freni var, ayağının ucunu dokundursan duruyor o araba, nasıl duramaz da öldürebilir birini? Hastalık dediğine ilaç nasıl bulunamaz, alınamaz? Birileri orada katrilyonlarla sefadayken, biri nasıl değil ilacı, bir kilo portakalı alacak parayı bulamaz? Bulamaz da, kıymetlisini canının çektiğine ulaştıramadan koyabilir o mezara, nasıl? Sezen diyor ki bir şarkısında: Kulların kullara ettiğini etmiyor en zalim harı ateşin. Ölüm Allah’ın emri eyvallah, patlayan silah, alkolle araba kullanmak, ilaç alacak para bulamak da Allah’ın emri mi? Benim aklım almıyor. Ben düşünmelerin içinden çıkamıyorum. Benim canım gitmişken, o freni bulamayacak kadar sarhoş araba kullanan, gülüyor şu an belki de. Mete’yi öldüren kör kurşun kimden çıktıysa etrafta dolanıyor belki. Benim içim üstesinden gelemiyor. Alsam sizleri karşıma, tek tek, günlerce haftalarca konuşsak, kalkamayız altından kelimelerin. Ne anlatırsak anlatalım, ne kadar altında kalırsak kalalım kelimelerin, ağızdan çıkan son sözcük yine aynı olur, kader! Elden bir şey gelmiyor, ne mümkün. Sezen devam ediyor aynı şarkısında: Bu kavga bir hayırsız düş, uyanır neslim, uyanır elbet. Sende umut var mı hala Sezen abla? Ben bittim. Ben o adamın gülüp eğlendiğini düşündükçe, ben o adamın bir elbiseye milyarlar verdiğini düşündükçe, ben o kurşunların üretildiğini düşündükçe, bittim. Düşüncelerin kavgası bitmiyor ama Sezen abla! Allah affetsin diye başlayıp isyan basıyorum ben yitirdiğimi düşündükçe. Yüce tanrı bizleri affetsin. Kuş kanadının altında gülen bir suret var, zamansız gidenin sureti. Minik kalbine bakmadan uçuyor mavi göğe doğru küçük kuş. Sevdiklerimiz size emanet a kuşlar! Uçun daha yükseğe, en yükseğe koca bir özlem bırakın gidenlere.
Anladığınız üzere ben bayağı bir darlandım, Poyraz “Bilmiyorum,” dedikçe, ben bildiklerimi unuttum. Baba sustukça, benim tüm konuştuklarım yitti. Allah biliyor ya gözyaşlarım yetmedi bana. Biraz da bu dağınıklığımla oturdum bilgisayarın başına. 38’in Özetliyorum’u da etkilenirse bu dağınıklığımdan şimdiden affola.