Merhabalar Sevgili Kiralık Aşk Okuyucuları..
En çok inandığım şeylerden biridir. Her insanın hayatımızda belli bir amacı vardır ve her insanın hayatına belli bir amaca hizmet etmek için gireriz. Bu düşünce, kader çatısı altında toplanabilir. Dümdüz bir yol düşünün, yol ikiye ayrılsın bir yerden sonra ve ileride tekrar kesişerek, düz bir yol olarak devam etsin.. Falanca bir kişiyle, beraber çıktığınız bu yolda ileride yol ikiye ayrıldığında, yolun sonuna gelmiş gibi hissedebilirsiniz. "Ne derler, tarihteki yerimizi aldık.." İki kişinin de birbirinden ayrı yaşamaları gereken deneyimler olabilir. Siz yolun sonuna gelmiş ve yollarınızı ayırmışken, ikinizin de gittiği o farklı yolların sonu, tekrar aynı yola çıkabilir ve tarihte yer almanın, öyle kolay olmadığını görebilirsiniz.. Yollarınız tekrar kesişmiştir ama siz aynı kişiler değilsinizdir. Kaderin en sevdiğim oyunlarından biridir işte, hayatın siz planlar yaparken başınıza gelenler kısmı. Ömer ve Defne'sinin yolunda olduğu gibi.. Siz mucize dersiniz, ben olması gereken derim. İzlerken farkında değiliz, hayatın da tam böyle olduğunun belki. Bizim için uzayan, artık fazla sıktı diye düşündüren bu şey, her şey böyle olması gerektiği içindi, yaşanması gerekenler, öğrenilmesi gerekenler, törpülenmesi gerekenler ve niceleri.. Gelin hep beraber güzel bir yolculuğa çıkalım, aşklarına aşık olduğumuz Ömer ve Defne'sinin hayatında, arkanıza yaslanın ve sıkı tutunun, hızlı giden bir aracın içinde, uçurumun kenarında dolaşacağız.
Birbirine tezat iki insan, Defne ve Ömer. Her ne kadar bugün birbirleri için yaratıldıklarını düşünsek de.. Arkadaş ortamımızdaki iki insanı yakıştırmamız gibi bir şeydi, onları ilk andan beri birbirleri için yaratılmışlar olarak görme sebebimiz. Esmer ve beyaz ten kadar zıtlar aslında. Dünyanın en sakin adamının yanında, dünyanın en telaşlı kadınını düşünün. Bin düşünüp bir konuşan adamın yanına, ağzına geleni kısmadan söyleyecek kadar dobra bir kadın çizin. Fazlasıyla becerikli bir adamın yanına, fazlasıyla sakar bir kadın yerleştirin. Mantığının sesiyle hareket eden bir adamla, kalbinin sesini kendine yol bellemiş bir kadını aynı kareye sokun. Zıtlıklardan gelen uyum, en büyük aşkların nefretle başlaması kadar gerçektir. Uyumsuzluklar içinde bile bir uyum vardır aslında, nice uyumlara taş çıkartan..
Kadere inanırım, hatta hayatta en çok kadere inanırım. Klişeleri severim, hayat zaten klişeden ibarettir. Doğuyoruz, yaşıyoruz ve ölüyoruz bundan ala klişe mi olur? O yüzden, geçmişte karşılaşan Defne ve Ömer'e çok fazla inanıyorum. Ömer'in, kıvırcık saçlardan etkilenmesine, Defne'nin o saçları "çarşamba cadısı" olarak tabir etmesine ve bunun Ömer'in bilinç altına yerleşmesine de.. “İçimize işleyen tüm anlar, kişisel tarihimizin bir başlangıcı oluyor..” O, ilk karşılaşmalarında, hayattan aldığı yaraları henüz taze olan bir Ömer İplikçi vardı, iltifat etmekten asla çekinmemişti. Yüreği kıpır kıpır, tasarım okulu sınavına yetişmeye çalışan bir Defne vardı karşısında, aldığı yaralara rağmen, kendi yolunu yürüyebilecek olmanın heyecanında. İkisi de o karşılaşmanın üzerinde durmadı, sıradan bir andı onlar için bu. Otobüste karşılaşabildiğimiz, yüzlerce insandan biri gibiydiler birbirleri için. İkisi de birbirlerinin kaderi olduklarından bihaberdi. Sevgilisiyle, kocasıyla ya da şimdiki yakın bir arkadaşıyla, eğer aynı şehirlerde yaşıyorduysanız, yıllar önce asla karşılaşmamış olduğunu iddia edebilecek biri var mı aranızda? Hayat böyledir işte, Defne ve Ömer için henüz tanışma vakti gelmemişti, hayatın küçük bir spoilerıydı bu.
Hayat akıp giderken, beraberinde çok fazla dert getirebilir, bunu nasıl karşıladığımız da gideceğimiz yolu seçer. Bugün burada olabilmemiz için, dün geçtiğimiz yollar çok önemlidir. Zaten geçmişe zaman makinasıyla dönme şansımız olsa ve tek bir kibrit çöpünün yerini değiştirsek, bugüne geldiğimizde bambaşka bir dünyada bulurduk kendimizi. Bazen en mecburmuşuz gibi gözüken şeyler de en büyük fedakarlıklarımızdır zaten. Yani Defne, "Sizin derdiniz de bir yere kadar sonuçta.." diyebilir ve ille de tasarım okuyabilirdi, Manu'da çalışmak yerine.. Ama ne şimdiki Defne olurdu, ne de belki Ömer'le karşılaşabilirdi.. Hayallerinden vazgeçme fedakarlığında bulunması, Manu'da işe girmesi ve günün birinde bir tasarımcıya aşık olması gerekiyordu. Çünkü o tasarımcıyla Manu'da karşılaşacaktı. O gün o otobüs durağında beraberlerdi ve birbirlerinin farkında değillerdi, olmamaları gerekiyordu. Hayat çok güzel yapıyordu planını onlar için. Her gün nefret ederek gittiği o iş yeri Defne'nin kaderini değiştiren anlardan biriydi. Bıraksaydı işi ya da Ömer nefret ederek gittiği kız beğendirme eylemini o gün ekseydi, birbirlerine kavuşacakları anı ertelemiş olacaklardı. Hayat da böyledir, hayıflanarak yaptığımız her bir anın hangi güzelliğe vesile olacağını bilemeyiz. Hangi sıkıntının da bizi hangi hayıra ulaştıracağını bilemeyeceğimiz gibi..
"Her şey senin yüzünden" diye suçladığımız, Serdar'dır bence bu aşkın mimarı.. Çünkü Serdar'ı tefeciler kaçırmasıydı, Defne, Neriman'ın teklifini asla kabul etmezdi. Değil 400.000, dünyaları önüne koysalardı da, böyle bir oyuna girmezdi. Defne'yi tanımadan önceki Ömer'i düşünün şimdi, buzdan şatosunda yalnız başına yaşayan, o soğuk adamı.. Defne'nin içinde olduğu ve Ömer'in bilmediği bu oyundur, aslında Ömer'i değiştiren.. Eğer normal koşullarda başlayan bir aşk olsaydı bu, Ömer nasıl evrilecekti de Defne'ye karşı bu kadar anlayışlı bir adama dönüşecekti? Normal koşullarda yaşanan bir aşk olsaydı da, Defne onu o dağ evinde terketmek zorunda kalmasaydı, Defne'yi ne kadar çok sevdiğini nasıl anlayacaktı? Defne'nin Ömer'den gizli bir 200.000 borcu olmasaydı eğer, Tranba'dan o çeki almasaydı ve o bankta Defne'yi terketmeseydi, Defne'ye güvenmesi gerektiğini nasıl öğrenecekti? Başımıza bir şeyler gelir ve yaşarız.. Kıssadan hisse; öldürmeyen acı güçlendirerek, bizi daha sağlam ilişkilere hazırlar diye düşünüyorum, naçizane..