Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Blindspot: Bir küçük enlem-boylam meselesi
Sezon: 1 Bölüm: 11

Uzun, çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba sevgili Blindspot’çu. Baştan bir olumsuz gireyim sonra özlem gidereceğim. Sezon arasından çıkılan bölümde ufak ufak Türkiye değinmeleri vardı. Onda sıkıntı yok da, hiç mi araştırmadınız be yavrum? Ankara’da deniz mi var? Yoksa sizin kurgu da mı sıkıntı? Dövmelerin içinden seçilip varılan nokta da, Karadeniz’de bir adadan bahsedildi. Sonra uçak indi ‘Ankara, Türkiye’ yazdı. Sonrası deniz kenarı. Ama arası yok. Yani tamam, siz eksik bırakın, biz tamamlayalım seyirci olarak ama bu çok göze sokulmuş bir boşluk olmuş. Sonrasında da ekip, Türkiye’den Amerika’ya, ışınlandı herhalde. Aynı gün içinde merkeze döndüler nerdeyse. Orada da birkaç günlük çalışma gibi bir konuşma ile sinyal verildi alttan ama yok, sevemedim o boşluk doldurmaları ben hocam. Bir de ismi Berat olan bir Türk arkadaş niye Rus aksanlı İngilizce konuşuyordu anlayan varsa bir anlatsın rica edeceğim. Neyse, şimdi kaç ay yoktular, bir anda çok yüklenmek olmasın, geçelim biz Özetliyorum’a. Bakalım neler yapıyormuşlar?

Hatırlarsınız CIA’deki Tom, gözünü karartıp kaçırmıştı bizim kızı. Hayalet misali, hissettirmeden sürekli takip halinde bulunan ağaç dövmeli Oscar kurtarmıştı. Jane’de deli sorular Oscar’a inanmak ve inanmamak ipinde adeta bir cambazdı. İçten içe bilse de inanması gerektiğini, o hiçbir şey hatırlamayan esas yanı, sürekli engeller koydu düşüncelerine. Şahsi fikrim olarak belirtmeliyim ki, Oscar’a çok üzüldüm. Hatta bir ara gözlerinde öyle bir bakış yakaladım ki, oturup üç gün üç gece ağlayabilirim o bakışa. Çaresizlik sevgili okuyucu. Çaresizlik, şu hayatta bir insanın içine düşebileceği en kötü durum bence. Oscar’ın dediğine göre onu ve kendini bu duruma atan kişi Jane. Şimdi bir yanda bir sürü insanı kurtarıyorlar o dövmeler sayesinde, kızmak mümkün değil. Fakat daha özele indirgeyip düşündüğümüz de bir insan bunu kendine nasıl yapar, nasıl göze alır tonlarca ağırlıktaki bu yükü? Hadi kendini geçtim, hatırlayalım flashback’lerde bir tek taş dolaşıyor, Oscar’ın Jane’e verdiği, bir insan sevdiği insana bunu nasıl yapar? Nasıl bir soğukkanlılık ya da nasıl bir duygu kapatma mevzusu ki bu, hafıza sildirmeye varan. Üstüne düşünüldüğünde, bir dünyayı ve insanlığı kurtarma operasyonundan önce, bunlar çıkıyor benim önüme. Aksiyon, gizem ve gerilimin öncesinde drama altyapısı üzerine kurulduğunu düşünürsek drama tarafını hunharca eleştirmenin gerek olmadığı kanaatindeyim.

Pıtırcık Patterson benim dizide en sevdiğim karakter sanırım. Hepsinin kendilerine göre bir handikapı varken, Patterson hep aynı çizgide. Sıkıcı bir çizgi değil ama çok renkli hatta. David,  her ne kadar ekip tarafından dillendirilmese de, Patterson’un hatası yüzünden öldü. Bunun ağırlığı altında ezilen Patterson sadece işini yapmak istiyor, ki kız zaten işine aşık biri, ilk bölümden beri bu böyle yansıtıldı. Patterson için bir tek dileğim var, artık kurcalanmasın şu David mevzusu. Yani tamam öldü, üzüldük, gerekli olan bir soruşturma açıldı sonra saha başarısını göz önüne serince soruşturma kapandı. Uzamasın artık, sakız yapmanın anlamı yok. Senaristlere telepati yoluyla mı ulaştıracağız, nasıl ulaştıracağız bilmem de, bir ulaştıralım mümkünse.

1 2
Buse Savaş
02/03/2016 21:34
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR