Düğün hazırlıkları tam gaz devam ederken Cansu’luk ve Hazal’lık müesseselerinin her zaman olduğu gibi yerli yerinde durduğunu gördük. Hazal annesinin gelinlik seçimine kendi elbisesi için gelmedi, bir de akıl verdi "Gelinliğe yarın bakarız," diye; ay sanki kendi evlenecek. "Modacıya diktirdim," dediği de bildiğin rahibe elbisesinden halliceydi. Neyse Hazallık bunu gerektiriyordu, yadırgamadık. Yalnız Cihan’in bile Cansu'ya göz kırpıp "Modacıya diktirmiş,"’ diye Hazal’la hafif kafa bulması çok iyiydi. Ne oldu Hazal, başkası yapsa kıyameti koparırsın; babana "Yaa babaağğ," yapmakla yetindin. Ama Cansu, Cansu öyle mi? Cansu naiflik, Cansu piremseslik. Hemen annesinin yanına koştu. Annesiyle gelinlik seçerken kendisine de şahane bir elbise kaptı. Kuaförde de ayrıca sempati pointsleri topladı.
Ozan tarafında hayat aynı sıkıcılığıyla devam ediyor. Ozan aile yemeğine sevgilisini habersiz getirmek gibi isyankar tavırlarda bulunadursun, kader ağlarını hiç beklemediğimiz yerden örmeye başladı bile. Zeynep’in evlerden uzak cehenneme direk kaknem komşusu tabii ki kapıya dayanıp beklediğimiz namus, ahlak dersini çekti. Varlıklarına halen anlam veremediğim, her yalnız yaşayan bekar kadın gibi benim de zamanında nasiplendiğim mahalle teyzeleri, teyzelerimiz. Mahalle erkeklerine sorsan hayatta farkında olmayacakları ve umursamayacakları durumlarda sanki onların sözcülüğünü yapma kisvesi altında hemscinslerine terör estiren neden hep kadınlardır mahallelerde? Teyzemiz Zeynep’den ayarı alınca da boş durmayacağının sinyallerini verdi. Harun’un dediği gibi ‘belki de bu kaderdir, belki bunun olması gerekiyordur.’
Ve düğün; bölümlerce ertelenen, bazılarının hasret bazılarının kederle beklediği düğün her şeye rağmen gerçekleşti. Bir vakitlik bile olamayan anlık mutlulukların ışıltısı. Dilara ve Harun farklı sebeplerle düğüne doğru yol alırken iki silah doğruldu. Biri Ozan'a, biri Gülseren’e...
Haftaya ellerimizde mendillerle tüm kartların tekrar dağılmadan önce karılmasını izlemek üzere, görüşürüz!