Dün bu saatlerde yazımın ortalarına gelmiş, iyi de bir ritim tutturmuş, herkesin böğrüne oturan o öküzü kaldırmaya kararlı bir şekilde yazarken aldım haberi... Hayatımın önemli değerlerinden birinin boşandığı eşi, yine en değerlilerimden birinin de babası vefat etmişti. Zaten çok hastaydı ve bize göre çok da acı çekiyordu. Umuyorum şimdi çok daha iyi bir yerde.
Aslında size, Defne'nin üzüntüsünü, Ömer'in kızgınlığını, inadını, gururunu, Sinan'ın saçmalamasını, aptallığını, Neriman'ın her şeye rağmen anne şefkati taşımasını, Sude'nin iyi yöndeki büyük değişimini, İso'nun delikanlılığını, Hulusi'nin aslında torununu ne kadar çok sevdiğini, Yasemin'in kanadı kırıklığını, Nihan ve Serdar'ın tencere kapak durumlarını, Koriş'in hayat her şeye rağmen gülmeye değer hallerini yazacaktım, ama vazgeçtim! Onun yerine size bir aşk hikâyesi anlatacağım. Bir kadının sevdiği adamı, her ne yapmış olursa olsun nasıl affettiğini... Bu gerçek hikâyeyi okuduğunuzda hem Defne'yi hem de Ömer'i çok daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. Benim için yazmak hiç de kolay değil, ama hissettiklerimi sizinle paylaşmazsam olmazdı.
Üniversitenin ilk yılında âşık oldular birbirlerine. Kız Müslüman, erkek ise başka bir dine mensuptu. Başlarda aşklarını pek kimse ciddiye almadı. Geçer diye düşündüler, ama geçmedi. Birlikte çok şey yaşadılar, aşkları için neredeyse tüm dünyaya karşı durdular. Kızın ailesi açısından bir sorun yoktu, ama erkeğin ailesi bu aşka sonuna kadar karşıydı. Engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, ama başaramadılar. Sonunda evlenmeye karar verdiklerinde, bu büyük aşkın önünde durmaya kimsenin gücü yetmedi. Ve evlendiler... Bu büyük aşk gün geçtikçe daha da büyüdü. Artık aileye 3. kişi de katılmıştı. Mutluluklarına diyecek yoktu; her şey yolunda görünüyordu. Bir gün kadın tesadüfî olarak bir şey fark etti. Araştırdı, karıştırdı ve kocasının onu aldattığını öğrendi. Dünyası başına yıkılmıştı. Tartışmalar, kavgalar uzun bir süre devam etti. Erkek çok pişmandı, özürler diledi ve kadın onu affetti. “Neden?” diye sorduğumda “Çok seviyorum,” dedi. Konu kapanmıştı. Her şey yeniden eskisi gibi olmuştu. Hayat mutlu, mesut devam ediyordu. Bir gün adamın hasta olduğunu öğrendiler. Çok genç yaşta adını anmak istemediğim o hastalığa yakalanmıştı, ama erken teşhis ile erken müdahale ettiler. Kadın her zaman olduğu gibi hep yanındaydı. Adam iyileşti... İyileşti, ama öğrendik ki kadını aldatmaya devam ediyordu. Kadın yıkıldı... Ayrılmaya karar verdiler. Kadın için çok zor ve sancılı bir süreç oldu. Adam yeniden evlendi. Kadın ise çocuğuyla birlikte zorluklarla mücadele ederek, çok acılar çekerek hayatına devam etti. Bir gün adamın yeniden hastalandığını öğrendik. Adını anmak istemediğim o hastalık, bu sefer başka bir yerde kendini göstermişti ve durum ciddiydi. Kadınla adam artık görüşmüyordu. Evlendiği kadın da adamdan ayrılmıştı. Adam uzun yıllar hastalıkla mücadele etti. Ne kadınla ne de çocuğuyla görüşmüyordu. Hastalık ilerlemeye devam etti. Durum iyice ciddiye bindiğinde kadın ve çocuğu onu ziyaret etti. Yıllar sonra barıştılar, ama iki arkadaş gibi... Sonra dün o kötü haber geldi... Adam başka bir dünyaya gitmişti. Ona bu kadar acı yaşatan adam için kadın sadece şunu söyledi. "Ben onu her zaman çok sevdim."
Bu gerçek hikâyeyi niye anlattım biliyor musunuz? 50. bölüm bittiğinde herkes Ömer'e giydiriyor ve Defne'nin onu affetmemesi gerektiğini söylüyordu. "Bir kadınım ben ve insan kadın olunca her şeyi unutur yüreğinin içindekinden başka..." demiş Lale Müldür... Hiçbirimiz Ömer'i Defne'nin gördüğü gibi göremeyiz! Hiçbirimiz onun Ömer'i hissettiği kadar hissedemeyiz! Ve hepimiz biliyoruz ki Defne Ömer'i affedecek. Çünkü Defne zaten Ömer'in haklı olduğunu baştan kabul etti. Kendisinin de hatalı olduğunu, ki bence de öyle. Ve Defne bir kadın… Hem de çok seven bir kadın!
Önce şunu anlamamız gerekiyor. Ömer Defne'ye onu dedesiyle karşılaştırdığı için kızmadı. Ömer Defne'ye, bu konuda ona duygularını çok açık bir şekilde ifade etmişken, bu duyguları yok sayarak bir oyuna ortak olarak arkasından iş çevirmesine kızdı. Peki, neden Neriman'a ya da Necmi'ye değil de Defne'ye? Ömer, Neriman'ın nasıl bir kadın olduğunu çok iyi biliyor; amcasının da nasıl bir adam olduğunu... Onları öyle kabullenmiş. Çünkü onlar hep varlar, ama aslında yarımlar. Onlar, Ömer ne kadar isterse o kadar Ömer'in hayatındalar. Her ne kadar onlar Ömer'in ailesi olsalar da hiçbir zaman "tam" olamamışlar, Ömer'in ördüğü o duvarları da aşamamışlar. Ömer izin vermemiş çünkü.
Defne ise Ömer için çok farklı. Hayatındaki tüm duvarları onun için kaldırmış, tüm kapılarını onun için açmış, ona "sen benim hayatımın aydınlık tarafısın" demiş, "içim" demiş bir adamdan bahsediyoruz. Üstelik Defne bu oyuna Ömer'in vereceği tepkiyi bile bile girdi. Zaten o yüzden de "Ömer haklı," diyor.