Özetliyorumlarımda genelde bölümü karakter karakter atomlarım bilirsiniz. Bu hafta ise uzun süredir yazmamanın birikmişliklerini yazacağım. Haftaya karakter karakter atomlamaya devam ederiz. Valla şaka maka Karagül yazmayı cidden özlemişim. Hadi bakalım başlıyorum:
Karagül, kocasının şaibeli ölümü sonrasında çocukları ile beraber batıdan doğuya göç etmek zorunda olan bir kadının hikayesiydi. Ebru’nun, doğumda kaybettiğini sandığı oğlunun yanı başında hayata tutunmaya çalışırken yaşadıklarıydı beni/bizi Karagül’e bağlayan. Ebru’nun tüm gerçekleri öğrenip Baran’a bir kere ‘’oğlum’’ demesini bekledik sezonlar boyunca. Baran’ın gerçekleri öğrendikten sonra Ebru’ya ‘’Anne!’’ demesini bekledik/bekliyoruz sabırla. Tüm kötü adam kalıplarını yıkan kötü adamımız Kendal ve entrikaları vardı. Tüm cehaletine kızmamıza rağmen bilge kişi arketipini başarıyla vücuda getiren Kadriye vardı. Cahil, sevgisiz ve kimsesiz bırakılan bir kadının nasıl olacağını gösteren Narin vardı. Aşk ile başlayan bir evliliğin sakat bırakılan bir evlat sonrasında nasıl kedere ve merhamete yürüdüğünün resmi olan Emine ve Asım vardı. Para için, zengin bir ağaya erkek çocuk doğursun diye satılan genç bir kızın nasıl ihtiras ve intikam kraliçesine dönüşebileceğinin yansıması olan Özlem vardı. Zalim bir adamdan kaçarken, kızı ile başka bir zalimin avcuna düşen gün yüzü görmeyen Sibel ve Ayşe’si vardı. Mutsuz bir evlilikten doğan kızına sırtını dönmek pahasına aşkı tercih eden, aşkını yıllarca içinde sessizce yaşayıp onun yakınında yaşamaya razı olan bir Oğuz vardı. Ve dahi tüm bu aktif hikayelerin ve kahramanların yerine biz şu an Karagül’de ne seyrediyoruz Allah aşkına?