Ulan İstanbul’u son kez izledik bu hafta… Onlarla birlikte bu maceraya atılırken bu kadar seveceğimizi, bizi bu kadar mutlu edeceklerini, yeri gelecek mutlu ettikleri kadar ağlatacaklarını, hayatımızın çok ama çok güzel bir parçası olacaklarını çoğumuz tahmin etmemişizdir herhalde… Sıcak bir yaz akşamında, belki çok güzel bir sohbetin ortasında, belki şimdi çok uzakta olan bir dostun yanında, belki en mutsuz ve umutsuz anlarımızdan birinde tanıştık Alın Teri sokağının Servet Abi’si, Şehriban’ı, Hayati’si, Maşuka’sı, Ceyhun’u, Fatma’sı ve başımızın tacı Nevizadeler’i ile… Hiç düşünmeden takıldık peşlerine ve hayatımızın en eğlenceli yolculuklarından birine koyulduk. “Düştük eline Ulan İstanbul,” dedik hep bir ağızdan. Ama her yolun bir sonu var işte… Bazen daha son durağa varmadan o renkli yolun dışında buluyorsun kendini… Ulan İstanbul’un hikâyesi yarım kaldı bana kalırsa ama cesur bitti. Herkesin cesaret edemeyeceği bir yola girerek farklarını bir kez daha ortaya koydular. Ve biz Ulan İstanbul’u, o güzel ekibi bir kere daha sevdik. “Çok eğleneceğiz,” dedik ve çok eğlendik!