Helen’ın gözünden anlatılan kısımda Noah’nın ayakları kuşkusuz daha çok yere basıyor. Bu şöhretin geçici olduğunu biliyor, geçmesini istemiyor ama en azından kendini bu konuda telkin ediyor. O yüzden ilk gördüğümüz bar sahnesinde konu Noah’nın yazarlığından çok ailesel sorunları ve Whitney’le nasıl başa çıkacakları. 20 sene önce öğrenciyken yedikleri yemeği (waffle hamuruna falafel, ne mide!) istiyorlar, acıktıklarında ikisinin de aklına aynı yer geliyor. Last Night filmindeydi, Truman şöyle bir laf ediyordu evli bir kadına (Keira Knightley) aşık olan Alex’e: “Sen hiç evlenmedin. Evlilik yeminleri değil olay, o seneler yokmuş gibi davranamazsın (“Fuck the vows, it's the years you can't undo”). Kocasıyla geçirdiği yılları hiçbir zaman ondan alamayacaksın”. Alison karnı burnunda orada bebek odası yapadursun-- ki Noah’nın dört çocuktan sonra beşinci kez bu deneyimi yaşadığını düşünürsek heyecan seviyesini de anlayabiliriz-- Helen’la Noah’nın öğrencilik yıllarını, ilk gençlik anılarını, sorunlara karşı birlikte göğüs gerdikleri zamanları asla silemeyecek Noah’nın hafızasından.
Noah’nın bakışaçısından gördüğümüz ikinci bölüm ise Noah batmakta olan bir gemi, dışarıdan parlak içeriden çürümüş bir enkaz. Hevesle gösterdiği bebek odasına bakarken bıkkınlığı ve sıkkınlığı her yerinden okunan müstakbel baba. Yanında kendi kitabı dışında başka bir kitap okunmasına (“Uçurtma Avcısı”) tahammülü olmayan, üniversite öğrencisinin bir okul gazetesinde yazdığı iki satırlık yazıya sinirlenen, bu yüzden kendini rezil eden, gittikçe eski kayınpederi Bruce Butler’a (onun deyişiyle Buthole) dönüşen şöhretten gözü dönmüş bir insana dönüştü. Hayatındaki üç kadın da aynı konuda, farklı şekillerde uyardı onu. Asistanı Eden, bir öğrenci eleştirisini bu kadar dikkate aldığı için onu Putin olmakla bile suçladı. Hayranlarının ona ismiyle hitap etmesini (“Noah, please”), onlardan telefon numaralarını almayı, ödülü alamamasının sebebinin gay ve kadın olmamasına bile bağladı. Helen, artık “görevi” olmamasına rağmen tehlikeyi fark etti ve Noah’nın böyle bir insan olmadığını, tüm yaptıklarına rağmen ona iyi bir insan olduğunu hatırlattı. Helen’ın Mad Men’deki Don’ın hayatına girse neler değiştirebileceğini görmek isterdim.
Noah’nın okuduğu bölümdeki o can yakıcı soru her ikisi için de hala geçerli. “O cesur, korkusuz kıza ne oldu, onu taparcasına seven adama ne oldu?”. Şarkının tüm bölümün fon müziği olduğunu söylemiştik, öyle de: “I miss it when life was a party to be thrown/ But that was a million years ago”. “Hayatın bir parti olduğu zamanları özlüyorum/ ama hepsi de seneler önceydi.”