Jon Snow da Duvar'daki yeni görevinde amaç dağıtma peşinde. Stannis’in öğüdünü dinleyip kale içindeki düşmanlarından kurtulmak için de doğru yolu izliyor aslında. Janos Slynt-Alliser Thorne ittifakı Turabi-Hilmicem ikilisi gibi. Daha çok saygıyı hak eden, kendini kanıtlamış, ağır başlı ve sözlerinin ötesinde başarılı olan Hilmicem’e gerektiği değeri verip onu ilk izciliğe getiriyor Kara Kale’nin Hasan'lığını yaparken. Hasan’ın elinde böyle bir şans olsa o da anında ayırırdı Turabi’yle Hilmicem’i. Janos ise Turabi gibi bol laf az icraat adamı, saygı kavramından pek nasiplenmemiş kural koyucuların karşısında bağırıp savaştan kaçan bir savaşçı. Jon ise özellikle de geri kalanlara şakası olmadığını kanıtlamak adına alıveriyor Slynt’in kellesini. Kral’ın Şehri’nde Kral Muhafızı'yken babası Ned Stark’a ihanet eden adamın kafasını kestiğinin farkında değil belki ama şu iki şey kesin: Stark’ları öcü resmi olarak başladı ve Jon birinin kafasını kesen kardeşi Robb ve babası Ned gibi idam kararı alan Stark’lara katılıyor.
Ve en sonunda herkes bir amaç buluyor hayatında. Bir şövalye intikam arayışında olduğunu anlıyor, bir kraliçe; kraliçe olmak için gerekli adımları atıyor, her şeyin öcünü almaya çalışan bir kız hiçbir şeye dönüşmek için yola çıkıyor, Kuzeyin Kızları'ndan biri ise kendini kanıtlamak adına evine geri dönüyor. Yağmur güneşe çekiyor, duvarlar yerli yerine oturuyor, kitaplar raflarda tozlanmak için ortadan kalkıyor, sokaklar doluyor, Pazartesi günleri önce sendroma sonra Game of Thrones’a dönüşüyorve ne yapıyorsun sorusu cevap buluyor. Sevmek, sevilmek; bazen yazmak, ama en çok da yaşamak. İnsan öyle ya da böyle amacını hep biliyor, onun farkına varmak önemli olan.