Daha özgür, daha demokratik bir dünya için tüm kimliklerin soy kütüğü çıkartılarak sorgulanmasından, bu sorgulamanın bizi kadınlar ve erkekler diye ayıran ilk yasaya kadar inmesinden yanayım.
Bedenleri birbirine koşan insanların, ruhlarını, neyin, hangi kültür araçlarıyla istila ettiğinin deşifre edilmesi; içten dışa yani ruhtan bedene giden siyasi bir denetimin de deşifresi olacak.
Leon bu tür bir siyasi iktidar söylemiyle bedeni değil ruhu hapsedilmiş bir adam. Bedeni sevdiği kadını sarıp sarmalarken, ruhunu bulayan siyasi ve kültürel baskı hiç istemediği yolları yürümesine sebep olacak. Hilal de böyle bir gücün denetiminde aslında ama onun hareketinden bedenine her şeyini kontrol eden çok daha üst bir işgali sonlandırmadan, ruhuna engel diğer bulanmışlıkları sorgulamasının imkanı yok. Ona rağmen minicik serçe kollarıyla sarılıyor Leon’a. Mehmet’in “Sen tanıdığım insan değilmişsin,” demesine, Ali Kemal’in önceliklerini vurgulamasına, annesinin “o yapmaz” ön kabullerine rağmen yine de Leon’a dönüyor yüzünü ve bedenini. Hilal çok güçlü. Sarılıyor, öpüyor, parmaklarının dokunma telaşına engel olmuyor. Doğru bildiklerini reddediyor ve bedeninin özgürleşmesine izin veriyor.
Bu noktada Yıldız’ın teğmene olan ilgisinin Hilal’inkinden farkının altını çizmek isterim. Yıldız bir kimliğin peşinden giderken, Hilal bir bedenin peşinden gidiyor. Yıldız için önemli olan kimlikler, etiketler ve rütbeler, Hilal’in teğmenin pansumanı değiştirirken hissettiği yürek çırpınışlarıyla, intihar etmek üzereyken boynundan ipi alan elleri düşündüğünde şah damarına yürüyen sızıyla sonlanıyor, anlamsızlaşıyor. Hilal ve Leon için kim ve ne oldukları aynı şekilde önemini yitiriyor. Teğmen, kendi cümleleriyle aktarırsam, Hilal’de yok oluyor, kendini yeniden tanımaya başlıyor ve ona baktıkça genç kadın tüm dünya halklarına dönüşüyor. Kısaca teğmen tüm kimliklerini sorguluyor ve hepsini bir bedene topluyor. Bu gerçek aşktır.
İşte tam burada Hilal ve Leon’un hikayesi diğer tüm hikayeleri sönük bırakıyor.
Hilal ve Leon’un ruhlarını serbest bıraktıkları her olayın, bedensel felaketin eşiğinden dönmelerine denk gelmesi ise çok anlamlı. Leon, Hilal’e olan aşkını ilk olarak Hilal’in bedeni tehlikeye girdiğinde anladı. Ruhunu denetim altında tuttuğu ve imkansıza aşık olmayı reddettiği o günlerde, Hilal’in hapsedilmesi ve idam tehlikesiyle varlığının tehdit edilmesi sonucu aştı tüm kaygılarını. Sosyal medyada Leon tam bu anda aşık oldu dedikleri bir an var, bu tespite sonsuz katılıyorum.* Tüm ruhsal öz denetiminin önemsizleştiği o an, gerçekten “o an”. Boran Kuzum bir daha öyle bakmayarak da o anı damgaladı zaten.
Hilal ise aşkını ilk defa az kalsın onun yüzünden ölecek olan teğmenin hasta yatağının başında itiraf ediyor. Leon yeter ki nefes alsın istiyor. Teğmeni bir daha göremeyecek olsa da önceliği mevcudiyeti oluyor. Teğmenin işgal biter bitmez kavuşmaları için çareler araması, hikayenin “kavuşamasalar da destansı ve imkansız bir aşk olarak hafızalarda kalırlar” melodramını baştan kabul etmediğini gösteriyor. Leon her defasında “sen yaşayacaksın, tek gayem hayatta kalmanız” diyerek hikayeyi de Hilal’i de melankoliden uzak imkanlı bir gerçekliğe çekiyor. Senaryo “yeter ki yaşasınlar, aşamayacakları bir şey yok” diyerek ruhsal altyapımıza meydan okuyor.
Leon’un Hilal’e sarılabilmenin dünyanın tüm savaşlarını alt edebilme gücüne inancı da ruhsal değil bedensel bir birliktelikten aldığı güç. Ruhları çok ayrı yerlerde kök salmış, ayrı acılar çeken bu iki çocuk bedenlerini serbest bıraktıkça her tür istilaya ve her tür işgale karşı gelebilecek bir evrenselliğe erişiyorlar. Ayrı oldukları süre boyunca acı çekecek olmaları önemli olan ruh birlikteliğidir safsatasının da örneği olacak. Hayır; önemli olan beden birlikteliğidir. Yan yana nefes alabilmektir, sarılabilmektir, gözünü birlikte açıp, birlikte kapayabilmektir.
Cevdet, ailesinin güvenliğini düşünerek ayrı kaldığı karısıyla omuz omuza bu mücadelede olsa, başardıklarının ne kadar daha fazlasını başarırdı diye zaman zaman düşünüyorum. Azize’nin Cevdet hakkındaki gerçeği öğrenmesiyle hikayenin örtülü bir bedensel birlikteliğe de dönüşebilme ihtimali ise beni tahmin edemeyeceğiniz kadar çok heyecanlandırıyor. Eklemem gerekir ki, Azize’nin hamileliği de aslında bir beden imtihanı. Bedeni tüm karışık ruh denetimlerini aşıp, serbest kaldığında, Cevdet’in hainliğinin bir önemi kalmadı. Son bölümde, karnındaki bebeğe rağmen aidiyetini vatana bağlaması ise ruhsal pişmanlığının sonucu. Hilal’i aynı pişmanlıklardan geçirmeyin.
Hilal’in ülküsünün işgalden kurtaracak mücadeleyle sınırlı tutulmasını, Leon’la ilişkisinin bundan ayrı bir alanda kurulmasını çok önemsiyorum. Bağımsız bir coğrafya olmadan diğer tüm kimliklerin sorgulanması imkansız olduğu için Milli Mücadele’yle paralel giden Hilal ve Leon’un hikayesi yeterince özel ve değerli. Hilal’in daha Yunan üniforması giyerken aşık olduğu adamla yaşayacağı hiçbir birlikteliği ruhsal denetime sokmayın, aynı şekilde Leon’un da. Gördük ki böyle bir denetime yenilen ve ölmek isteyen Leon, onunla ölmek isteyen ve bedelini birlikte ödeyelim diyen Hilal karşısında yine ve yeniden çaresiz kaldı.
Bırakın Hilal ve Leon’unki olağanüstü bir altüst ediş hikayesi olarak kalsın… Her şeye rağmen omuz omuza, yan yana olmaktan vazgeçmeyen, yeni müzakere yolları bulan, barış inşa eden bir direniş olarak efsaneleşsinler…
URBAN FRINGE
*Bu tespiti yapan hesabı kaydetmediğim için referans veremedim kendisinden özür diliyorum.
Not: Misak-ı Milli sahnesi için tüm ekibe ayrıca teşekkürler, minnetle… yolunuz açık, reytinginiz bol olsun…