Sevgili haftalardır yüzü bir damla gülmeyen Poyraz Karayelci, gel bir adım öne çık. Bize bizden başka dost yok dedim, ve yeni bölüm öncesi bir Poyraz Karayel hayatta kalma taktiklerini listeledim.
Poyraz Karayel’de çekilen acıyı minimuma indirmek için devamlılık şart. Nasıl ‘Bu sabah da derse gitmeyeyim’ dediğin ilk gün o dersten kalmaya giden yoldur aslında, bir bölüm Poyraz Karayel kaçırmak da bir sonraki bölüm canının acısını nerelere koyacağını bilememek demektir. Cem Yılmaz’ın Her Şey Çok Güzel Olacak’ta dediği “Bir döndük, herkes ölmüş,” gibidir, bir bölüm izlemezsin, herkes ölür. Bir bölüm önce hayat bayramken, bir bölüm sonra kutulardan kafalar çıkar, Sadrettin ölür, bebek gider, Poyraz işkence görür, Pamuk kaybolur, sen ne yapacağını şaşırırsın. O yüzden gel, temiz temiz her hafta otur izle, kendine gelmek için bir haftan olsun.
Fragmanlara gereken dikkati vermek, bir sonraki bölüm çekeceğiniz acıyla ilgili ipucu toplayıp kendinizi buna hazırlamak açısından yaşamsal önemdedir. Fragmana bakıp, mutluluk beklentisini ona göre indirirsek, sonrasında bölüm içinde gördüğümüz en ufak bir neşe bile bize bir hafta rahat rahat gider. Misal, baktın fragman vurmalı kırmalı, bol ağlamalı, sen de mendilleri hazırlarsın, sonra bir bakarsın Sinan polis arabasını ele geçirmiş, telsizden küçük Harun olmuş, “Seviyorum merkez,” diye anonslar yapıyor. Bir Sinan’a bakarsın, bir Behzat Ç’yi özlersin. Elinde telsiz, kendini anonslarda hayal edersin. Bu küçük sevinçlerle hayata tutunmak Poyraz Karayelci için hayatta kalma konusunda altın değerdedir.
Poyraz Karayel, içinde kimse kıtalar dolusu okumadığı halde bugüne kadar izlediğim en şiirli iki diziden bir tanesi. Diğeri de Yeditepe İstanbul’dur zaten, hatırladıkça sevinirim. Poyraz Karayel’in her sahnesi bir dize, her seveni bir mısra. Ben iki Poyraz Karayel arası çokça şiir okuyorum, bir nevi kalp esnetme egzersizi bu. Şiir oku ki daha derin nefes al, daha derin nefes al ki ciğerlerin açılsın, ciğerlerin açılsın ki Poyraz Karayel izlerken kalbini koru. Nereden başlayayım diyenlere, geçen hafta Zülfikar ve Meltem’i izlerken kafamda dönen şiirle seslenmek isterim. Ben birazını yazıyorum, Cemal Süreya derseniz herkes gösterir.
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek, yarı yarıya
Buradan bütün ekibe sesleniyorum, siz akıllıysanız biz daha akıllıyız dostum. En kritik yerlerde, illa ki bir Vesikalı Yarim patlatıyorsunuz, ciğerimiz elimizde, bir bardak çayımızla kalakalıyoruz. Ama çözümü bulmadık mı? Elbette bulduk. Bir bölümden diğer bölüme Vesikalı Yarim seyrini arttırarak bu ataklara karşı tedbir alıyor, aşımızı oluyoruz. Evet biz de biliyoruz, çok eskiden rastlaşacaktık, vurmayın artık.
Ne kadar acıklı şeyler olursa olsun, Poyraz Karayel demek, iyilerin sonunda mutlaka kazanması demektir. Dizi süresince bunu akılda tutmak, izlerken çekilen acıyı dindirir, izleyiciyi yatıştırır. Sadece Poyraz Karayel’de değil, hayatın bizzat kendisinde de aklımızı yerinde tutan buna inanmak değilse zaten nedir? Sinan’ın güzelliği, Sefer’in Sema’ya bağlılığı, Zülfikar’la Meltem’in sonsuz inkâr edebilecekleri ruh eşliği, Ayşegül’ün Poyraz’a o gözü kapalı aşkı, Poyraz’ın İsa’ya düşkünlüğü ve tabii Taşkafa’nın Pamuk’a olan sevgisi işte hep bundandır. İyiler kazanır, kötüler kaybeder. Ne Poyraz Karayel izlerken, ne de yaşarken buna inanmayı hiç bırakmayız, bırakanı sevmeyiz.