Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Kim çaldı kapıyı?

Yine Kerem Bürsin’li bir yaz dizisi, yine üçüncü bölümden diziye tav olan bir Merve. 

Karantina günlerinde evde fenalık geçirirken, sizi bilmem ama ben, beni fazla düşündürmeyecek, yüzümü güldürecek, eğlenceli (ve tabii canlı renkli) şeyler izlemek istemiştim. Bu sebeple rom-com literatürünü alt üst ettim. Lakin bünye Türk dizisi aşkı izlemeyi özlüyor; kan dramatik aşk çekiyor, Batı’nın individüelliği bizi kesmiyor. Sen Çal Kapımı’ya da böyle bir ruh haliyle başladım ve tam da o noktaya ilaç gibi geldi. E baktım ki her hafta Çarşamba’yı beklemeye başladım, o zaman bunu bir de yazıya dökeyim dedim. Hadi bakalım, hayırlısı.

 Renkler bu enstantanede çok canlı olmasa da atmosfer eğlenceli.

Dizinin canlı renklerini, eğlenceli atmosferini seviyorum. Zaten genelde 15-17. bölüme kadar kotarılıyor diziler, fakat sonra yokuş aşağı yuvarlanmaya başlıyorlar. Şimdi burada Elon Musk’lık yapmıyor kimse, Mars’a roket gönderme iddiası yok. Klasik bir hikaye, birbirileriyle atışan ama gittikçe yaklaşan bir fakir kız-zengin oğlan çifti, onların eğlenceli entourage’ları, bir Esaslı Kötü, holding florası ve çeşitli olaylar. Diyalogları daha az kasıntı yazmayı başarırlarsa dizi daha da güzel olacak. Örneğin, Eda-Fifi-Melo-Ceren arasındaki diyaloglar doğal ve eğlenceli iken, Serkan’ı bu kadar kasmaları… Tamam adam kasıntı ama bunu bize geçirmenin başka yolları da olabilirdi diye düşünüyorum. Çenesi kilitlenmiş gibi adamı hece hece konuşturacaklar neredeyse. Çok zeki insanlar hızlı konuşur bir kere; bakın Tony Stark’a, ağzı beyninin hızına yetişemiyor mesela. Ama biz onun zor bir insan olduğunu anlıyoruz her türlü.

Bir rom-com klasiği olan, seksüelliğin tavan yaptığı ama kimsenin vuslata eremediği ısısı yüksek sahneler, Sen Çal Kapımı’da da itici güç. Güya birbirlerine uyuz olan Eda ve Serkan ikilisi, her an dudak dudağa gelmeye teşneler. Hallerini bir küçük kuple ile anlatmak istersem, nihavent makamında:

Uzaktan uzaktan bakmalar

Yanına gelince laf sokmalar

Sesin kulağımı tırmalar

Az kenara çekil

Havuzda hala yer var

Geçen haftaki pazar fiyaskosunda, tezgahtan yediği kirazlarla büyük ihtimalle bağırsakları bozulan Serkan’ın hijyenik hareketlerini destekliyor, Corona morona demeden her şeye elleyen, ağzına burnuna götüren tedbirsiz Eda’ya da tez zamanda temizlik diliyorum. Karantina günlerinde eski dizileri izlerken kendimi “ayy tutma ağzına yüzüne”, “hapşırdı milletin yüzüne, ay herkesi hasta edecek” gibi paranoyak hisler içinde buluyordum. Şimdi de yeni çekilmekte olan dizilere bakıyorum kimsede maske yok, sosyal mesafe hiç yok, herkes kucak kucağa… Arkadaşlar, pandemi dizilere neden uğramadı? 

Atanamamış Koriş Seyfi çok tatlı çocuk. Kanatsız melek, Bolat Çiftliği’ndeki herkesin eli, kolu, beyninin sağ lobu. Şu an için kendisi hakkında söylenecek çok bir şey yok, ama ilerleyen zamanlarda Eda-Serkan ilişkisine katkısı bol olacak gibi. Bu arada klasik bir esas oğlan anası Aydan ve klasik bir “bizim kızımız prensestir” esas kız tarafı Ayfer’in atışmalarına bayılıyorum. Aydan bayağı hoşuma gidiyor özellikle; ne öyle kan kusturan kötülerden, ne de dengesiz. Kendi içinde tutarlı, cazgırlığı seviyeli, verdiği tepkiler eğlenceli. Biraz fazla kontrol manyağı, o kadar. Eda’ya ufacık minicik dokunuş olarak eklediği o cağnım mücevherleri ile başarılı bir Selçuklu torunu, umarım sonradan Kötü Kraliçe’ye dönüşmez.

 Ya "Serkancııımmmm" diye arkadan koşmalar, ya endişeler içinde kıvranmalar...

Süper jet set Selin’in nişanlılık sözleşmesi görünce mal bulmuş Mağrıbi gibi ortaya koşması anlamsız oldu. Süper jet set ve holding sahibi olarak pre-nuptial anlaşmaları en iyi senin bilmen lazım canım?

Selin dedik, şu saçma ilişkilerine de bir göz atalım. Selin’in, Ferit’in yanında olmasına rağmen hala “Serkancııııım” modunda dolaşması çok acaipti. Kadın nişanında bile, nişanlısını bırakıp Serkan’a koşmuştu yahu! Ve nihayet Ferit de Selin’e kendine gel dedi bu bölüm. Hem de bayağı güzel ve medeni şekilde söyledi, hiç öyle höt zöt tavırlara girmeden, gayet nazikçe “lütfen benimle oynama, eğer Serkan’ı seviyorsan ona git” dedi. Selin de yumuşak ultimatomu alınca kendine gelir gibi oldu, yavaş yavaş Serkan’dan uzaklaşabilir. Aklın varsa uzaklaş zaten kızım, seni böyle seven biri varken kıymetini bil. ‘Çok ünlü, çok başarılı, herkes ona hasta uuu’ diye Serkan senin olsun istiyorsun, ama sana değer vermeyen biriyle ömrünü niye geçiresin? Bir dakikanı bile harcama.

Bu gülen yüzünü kurutturmasınlar sonra...  

Bir gün üşenmeyip sayacağım; bölüm boyunca kaç kez SERKAN BOLATTTT deniyor. Serkan Bolat aşağı, Serkan Bolat yukarı, ayol Türkiye topraklarına kime böyle adı ve soyadıyla tam takım hitap ediliyor? Tom Ford mu bu adam, Micheal Kors mu ki soyadından ayrı düşünülemiyor?

Vee bittabii, olmazsa olmazımız Pretty Woman sahneleri. Keşke bana da böyle bir sevgili gelse, gardrop düzsek beraber… Fakat Eda’ya flip flopla mı geleceksin diye o kadar caz yapan Serkan’ın, müşteri-ortak-neyse Birol Bey’lerle buluşmaya şort-tişörtle gidecek olması da bir o kadar çifte standart. Kadınlar iki dirhem bir çekirdek, erkekler kot tişört, olur mu? Olmaz. 

Bu besili kötü adam Kaan Karadağ, trikotajla hiçbir ilgisi olmadığı halde (cit. Ruhsar) ağlarını Serkan’ın etrafında örerken çok komik görünüyor. Minik tırtıl, Batman olmaya çalışıyor sanki. Kaan Bat-minibüsü ile sürekli oradan oraya vızır vızır gidiyor, hep olay mahalinde, etrafından dönüyor, telefonla bağlanıyor, onu ona katıyor bunu buna ama hep bir karikatür olarak kalıyor. Hayır, tamam, amacı Serkan’ın canını sıkmak da gidiş yolu komik. 

 

Ay bu arada o voleybol oynama sahneleri, sonra da mis gibi denize atlamaları nasıl imrendirdi, nasıl imrendirdi… Şöyle kendimi Antalya’nın güzide bir beldesine atasım geldi. Arkadaşlık ve arkadaş grubu bir yaz dizisinin en önemli öğesidir tabi.

Arkadaşlık demişken, Engin yakışıklısı ile ilgili karışık hislerim var. Şu sıralar esas oğlanın yancısı kategorisine yakınsıyor da diyemiyorum zira Serkan’la öğrencilik yıllarındaki o yakınlık kalmamış gibi aralarında. E bunun da müsebbibi tabii ki Serkan’ın uyuzluğu. Her nedense ilk bölümde sanki iyi tarafa yancı gibi görünüp kendi çıkarı için alttan başka şeyler karıştırıyor gibi gelmişti bana ama şimdilik öyle bir hali yok. İlerde Serkan çok büyük bir öküzlük yaparsa taraf değiştirip lawful evil’a evrilir mi acaba? Gizemler, gizemler… Engin tam gaz Pırıl’a yazdı bu bölümde de ama ben onu Ceren’le çok yakıştırdım. Oraya daha güzel gider o. Engin ve Ceren’in nişandaki tanışma flörtleşmeleri, flört etmekte zorlanan arkadaşlar için kısa bir ders niteliğinde, çok faideli, adeta bir HOW TO videosu. İki bölümdür Ceren yok ortalıkta, çıkardınız mı kızı ne yaptınız? Bir tane doğal tatlış biri kalsın yahu! 

 Hmmm, Pınar mı sahiden? Yoksa Ceren mi?

Serkan’ın “Ben tatlı değil miyim?” gibi ufak kıskançlıklar geçirmesi çok minnak. Geçen bölümde de Eda erkeklerin ellerinin güzelliğine bakıyor diye (ay ben de bakarım kız, çok mühim güzel eller), elini şap şap X4’ün açılır tavanına vuruyordu. Ama sanıyorum şu ana kadarki en ‘top’ repliği “Boşalt, havuzu boşalt!” olsa gerek. Ahahaha eee, şeytan azapta gerek şekerim.

Eda’nın anlattığı Apollon masalı, mitolojiye modern bir yorum muydu yoksa kendi hayal dünyasını mı anlattı? Apollon, prenses, evlenmek, son anda ölümsüzlüğünü hatırlamak derken ben bayağı Binbir Kezban Masalı dinledim gibi geldi. Yapma aşkım.

Eda dedik, kızımıza şöyle bir bakalım. Ben buyum diyerek kendini değiştirmemesi güzel, özgüveni yüksek bir arkadaşımız, aferin kız. Eda ilk bölümde uyuzluğun sınırlarını zorlamıştı ama o da perdelerini indirince kedi gibi çıktı diyebiliriz, zira diğer dizi kızları kadar cazgır ve şirret değil. Bir tık daha kaliteli ve seviyeli. Örneğin şu günlerde yayınlanan diğer iki rom-com olan Çatı Katı Aşk’taki yüksek desibelli çatık kaşlı, esas oğlanı tanışmalarının dördüncü dakikasında sokak ortasında haşlayan cazgır esas kız ile Bay Yanlış’ın sürekli öfkeyle gözlerini kısan, ayağını yere vurup duran esas kızı ile karşılaştırınca Eda hayli ağırbaşlı ve klas kalıyor. İzlemesi zevkli.

Bir Türk rom-com’unun olmazsa olmazlarından çıplak kaslı erkek ekolünü hakkıyla yerine getiren Serkan, bu bölüm tam üç kez soyunup giyinerek ülkede seri bayılma ve çarpıntılar yaşanmasına sebep oldu. Hayır, televizyonda o kadar kaslı adam görüyoruz ki, artık bizim için sıradanlaşmaya başladı sanki. Kaslılığın sıradanlaşması bu işte. 

Melek’in ağzından kaçırmasıyla da anlaşıldığı üzere, Eda’nın ailesi Mardin’in büyük aşireti. Birkaç bölüme ortaya çıkacak, baş örtüsü yarıya kadar kapalı, kendini kasmaktan çenesi tutulmuş bir babaanne figürü bekliyoruz, ondan sonra Eda’nın ve Ayfer’in gururu, bol gözyaşı, Serkan’ın uzun bir süre “Ne oldu? Neden ağlıyorsun?” diye sorup sorup bir şey öğrenememesi, sonra olayların patlaması gibi olağan durumlar görebiliriz. 

Serkan BOLATTTT!

Son olarak, hep görmek istediğimiz sahnelerde bu hafta ne izledik? Esas oğlan, kendisini kurtarmak için kurtların önüne atlayan esas kızı elinden tuttuğu gibi çekip alır ve atının terkisine –pardon, botunun güvertesine attığı gibi güneşin batışına doğru yelken açarlar. Biz de çıkarız  kerevetine. Haftaya tekrar görüşmek ve sahneleri ince ince didiklemek üzere, ciaooo!

 

MERVE DENİZ

 

Dipnot: Serkan’ın karizmatik çıkışlar yaptığı sahnelerin fon müziği “Girl is gone mmhmm” diye giden şarkı pek hoş. Modernizmi tam, tadı uygun.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER