Bir takım konularda ara sıra yalan söyleyebilirim, ama Poyraz Karayel söz konusu olduğunda bunu yapmam. O yüzden en baştan şunu söylemeliyim ki, ben bu bölümü sevemedim. Songül’ün çocuğunu kaçırtma numaralarından dev sıkıldım, normal şartlarda gözüme bile ilişmeyen mantık hatalarına takılmadan duramadım. Evet, Albayım’ın kendisini kaldırımdan doğru bir battaniyeye atarak evlenme teklifi yapmaya çalışması çok tatlıydı, mahallede her gün birinin camdan atlayıp kendini Poyraz yapması fikrine de bayıldım. Ama Sefer ölmüş, Poyraz şakalar komiklikler. Poyraz böyle bir adam mıdır? Poyraz dediğimiz adam “Ben sarılmayı unutmuştum, bana sarıldı,” diye bahseder bir mafya babasından, “Benim babam Bahri Umman’dır,” diye aleme meydan okur, bu kadar iyi bilir sevmeyi de, sevilmeyi de. Çok iyi bilir nasıl baba oğul olunur, çok iyi bilir kardeş demek aynı kanı taşımak demek değildir sadece. Bu yüzden Sefer’in ölümünü bu kadar hafif karşılaması üzdü beni. Üzmek ne kelime, kalbim kırıldı bildiğin. Yapmasın böyle.
O kadar konuştum, gel gör ki Poyraz Karayel izlerken ben yine ağladım, çünkü Zülfikar. El bilir alem bilir, hakkında sayfalarca yazsam doyamam. O meyhaneye gidip, karşısına oturttuğu ayıyla konuşması o kadar ağır üzdü ki beni, anlatmaya kelimem yok. Gidenin arkasından, ona değil de aslında kendimize ağladığımızın bundan güzel tarifini görmedim. “O kız dengim değil sanmıştım, meğersem öyleymiş,” diye başladı ya anlatmaya, o şu aslında benim için: Bir insana anlatmaya başlarsın ne var ne yoksa, en önemlisinden en önemsizine. O gün neye kızdıysan ondan, sırılsıklam aşık olduğun adamın sana gülümsemesine, hayatta korktuğun ne varsa hepsinden, sevdiğin çiçeklere hepsini ona söylersin. Hiç fark etmeden, hiç korkutmadan en kıymetlin olur o yavaş yavaş, diğer yarın, kolun kanadın olur. Kim ki seni anlar, o senin her şeyin olur. Sonra da, Sefer gidince Zülfikar’ın anlattığı gibi, kanadı kırık bir kuş olur kalırsın.
Bir de o meyhanede gelip onu bulan illa ki Meltem’ken, o yumruk yapıp sıktığı ellerini açıp da tutan tabii ki Meltem’ken, “Git, rahat bırak beni,” dediği de Meltem’den başkası değildi. Poyraz Karayel’i tam da bu yüzden seviyorum. En çok en sevdiğini üzersin, en çok en sevdiğini kırarsın. Bunu öyle güzel, öyle ufak ufak, öyle her saniye anlatıyor ki bu dizi, gel de izlerken ciğerini dağlama. Gel de çok sevip de üzdüğün, sana kıyamayacağını adın gibi bildiğinden kalplerini geri dönüştürdüğün insanlar resmi geçiti yaşama. Bir an bile suçlamadım ama Zülfikar’ı, Neyzen Tevfik eşliğinde kendine gelmesi de uzun sürmedi zaten. Meltem de çat diye sarıldı affetti ya onu, çünkü aşk tam böyle bir şey. Instagram’a kahve eşliğinde #huzurum #canım #aşkım yazınca değil, aşık olduğun insan yarım kalınca, sen kendini onun için bir buçuk yapıyorsan aşıksın. Kendi üzüntünü hiç görmeyeceğin yerlere atıp, sevdiğini teselli ediyorsan sen ona layıksın.
Ben ne yazsam yanından bile geçmeyeceğini bildiğim bu dizelerle sessizce dağılalım isterim. Devamı için Neyzen Tevfik’e buyurun. İyi seyirler.
Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer
Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer