Nurgül Yeşilçay’ın Paramparça’dan ayrılacağının haberleri ilk çıkmaya başladığından beri kulağımda takılı kalmış bir cümle vardı, o da şu: Gülseren ve Cihan’ın aşkının daha inandırıcı olması için elele tutuşmaktan daha fazlasını yapmaları gerektiğini söyleyen Nurgül Yeşilçay’a, Erkan Petekkaya’nın söylediği iddia edilen, “Sen de ne meraklıymışsın öpüşmeye.” Gülseren ve Cihan’ın hayali karakterler, Yeşilçay ve Petekkaya’nın ise oyuncu olduklarını, oyuncuların senaryo ve yönetmene uyduklarını, rol icabı canları ne isterse yapabileceklerini, izleyenlere saygı olarak da tercihen daha inandırıcı olmaları gerektiğini tamamen bir tarafa bırakmış ve bu ülkede ‘öpüşmeye meraklı olmanın’, bir kadına söylendiğinde neden suçlama anlamı taşıdığını düşünmüştüm uzun süre, zira kimse bir erkeği bu şekilde suçlamaz. Bu ülkede kadınların hep bir namuslu olma misyonu vardır, namus tam olarak nasıl bir şeyse? Kadınlar kendilerini savunacakları zaman hep beyaz gömlekler giyip gözyaşlarını inci gibi akıtırlar ve ‘Yaptıysam yaptım, sana ne arkadaşım’ yerine ‘Yaptım ama bir sor neden yaptım?’ savunmasına girmek zorunda bırakılırlar.
Ne mutlu ve ne şahane ki, Nurgül Yeşilçay böyle yapmamış. Ayşe Arman’ın Hürriyet Pazar’da Nurgül Yeşilçay ile yaptığı röportajı hala okumayan varsa bence hiç durmasın, okusun. Elbette orada anlattığı her şeyin doğruluğuna yüzde yüz inanmayabilirsiniz, zaten Erkan Petekkaya’nın cevap verme hakkı her daim baki. Ama burada bana kalırsa takdir edilmesi ve hatta hayranlık duyulması gereken şey, Nurgül Yeşilçay’ın “Aman beni sindirirler, dur zaten ayrılmışım bitmiş gitmiş,” demeden başına ne geldiyse anlatması, anlatırken de lafını hiç esirgememesidir. Çatır çutur ettiği küfürden, yönetmenin başroldeki erkek oyuncunun güdümünde olduğuna, set ortamında ne kadar rahatsızlık duyduğundan, karşısındaki adamın ‘rol icabı bile olsa sevgili olduğu bir kadının ona hayran olmamasına’ tahammül edemediğine her şeyi anlatmasıdır. Bu artık o kadar olmayan bir hal ki, kırk yılda bir gördüğümüzde üzerinde hiç düşünmeden sayfa çevrilecek bir mevzu değildir, hele de yapım şirketinin röportaj sonrası açıklamaları da kafamı nerelere vursam dedirtmişken. Umarım hikâyeyi bir de Erkan Petekkaya’dan bu kadar açıklıkla dinleriz.
İster çok ünlü ve gayet iyi para kazanan bir oyuncu ol, ister dünyada seni tanıyan kişi sayısı beşi geçmesin, ister Nurgül Yeşilçay ol ister Ayşe Arman, bu ülkede kadın olmak alenen zor. Bu cümlenin artık bir klişe haline geldiğini düşünecek kadar iyimser insanlar varsa da, onları da etraflarında olan bitene tekrar bakmaya davet etmek isterim. Bu ülkede kadın olmak, her an bir ahlaksızlık yakıştırmasıyla karşı karşıya kalabilmek, ama o ahlaksızlığın da illa ki cinsellik içeriği taşıması demektir. Bir kadının kendini savunurken ‘Çoluğu çocuğu olan, ekmeğinin peşinde insanım kimsede gözüm yok’ demek zorunda kalmasıdır. ‘Eheh çapkın’ diye gülüp geçilen erkek hikâyelerinden bir tanesi başına gelse, tüm işlerinin, ekmeğinin, o güne kadar yaptığın her şeyin, yaşam koşullarına bağlı olarak da en fenası hayatının tehlikeye girmesi demektir. Her hakkını arama girişiminin, en pespaye şekilde ‘Sen benimle sevişmek istiyorsun da, ben istemeyince bana iftira atıyorsun’ diye bitebilmesidir. Hiçbir şey olmasa, sürekli içinin şişmesidir. Bol sabırlar dilerim.