Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Ezel’in final sahnesi

Dizinin senaristleri Kerem Deren ve Pınar Bulut, Ramiz Dayı aracılığıyla yeterince ip ucu verdiler dış ses olarak. Ezel aslında her şeyden önce fantastik bir hikaye. Adam yüzünü değiştiriyor, her gün Ömer'i öldürüp Ezel olup, en nefret ettiği ama aynı zamanda en sevdiği kişileri affetmek ile intikam almak arasında gidip geliyor. Bu durum diziyi fantastik kılıyor. Kaçımız böyle bir şeye cesaret edebiliriz ki? Dizi aslında birçok yabancı dizi ve yabancı film gibi bir kahramanlık hikayesi üzerine kurulu. Ve Ezel de tam olarak bir anti-kahraman aslında. Anti-kahraman deyince genelde dizide “rakip” rolündeki kişi algılansa da bu yanlış. Ezel tam bir anti-kahraman! Bu adam iyi şeyler yapmıyor. Çünkü farkında: Kötüyü yenmek için ondan da kötü olman gerek.

Dizi kahramanlık hikayesi dedik, peki kahramanlık hikayelerinde temel misyon nedir? Bir insanın başına sonucu değiştirilemez bir olay gelir ve sonucunda o insan karar vermek zorundadır. Ya gönüllü olarak bir işe girecektir/aşık olacaktır/intikam alacaktır (artık konu neyse) ya da o işe mecbur kalacaktır. Kahraman film ya da dizi boyunca bu temel misyonunun peşinden gider. Sonucunda o misyon asıl rakibini yendiğinde tamamlanır. (Cengiz cezalandırılır, Ali affedilir, Eyşan geri kazanılır ve görev biter.) Bu görev bittiğinde, genel olarak birçok kahraman görevden önce sürdürdüğü hayatına geri dönüş yapar. Normal, sizin bizim gibi bir dünyası vardır. Ailesi vardır, çocuğu vardır vb…

Ezel'de her yan hikaye bir sonuca bağlanmıştı. Ezel, Bade’ye “Her ay annemlere benmişim gibi kart atacaksın,” demişti. Aileyle buluşma, aileye dönme o şekilde halledildi. Çocuğu da Ali'ye emanet etmişti ama son sahneye kadar çocukla buluşma gerçekleşmemişti. Şimdi gelelim mitolojinin faydalarına… Mitolojiyle ilgiliyseniz, bütün hikayelerde baba-oğul ilişkisine rastlarsınız. Oğul her zaman babanın yolundan gider kalıbı vardır.

Bu kadar uzun ön bilgiden sonra, olayı sonuca bağlayalım artık değil mi? O kafayı kaşıma hareketi...

Bu nokta birçok kişi tarafından dile getirildi ama esas vurgulanmak istenen nokta sadece o hareket değil bence. Hatırlarsanız Ömer'in hareketiydi o. İlk bölümün son sahnesini düşünelim. Ezel, acaba beni hatırlayacaklar mı şüphesiyle çıktı Ali, Cengiz ve Eyşan’ın karşısına. Rakiplerine en çok yaklaştığı ilk anı izledik o bölümde. Yırtıcı hayvanların olduğu bir mağaraya girdi adeta…

O hareketi yaptığında da zaten içten içe sürekli geçmişte yaşayan Eyşan, o an Ömer’i hatırladı. Ve söyledi de: “Sizi bir yerden tanıyor muyum?” Tanıyorsun tabii!

Diğer yandan, bu tarz hikayeleri bir çemberle özdeşleştirmekte fayda var. Kahraman bir noktadan yola çıkar ve dolaşır dolaşır tekrar eski hayatına geri döner. Nasıl tatile gidersiniz, bir süre kalıp eve dönersiniz, onun gibi. Daha çok komedilerde kullanılsa da bazı dramlarda da kullanılan bir teknik var: Bir hareketin, filmin ya da dizinin belirli dakikalarında tekrarlanması. Bu bir diyalog da olabilir, bir eylem de. Ezel'de bu kafayı kaşıma hareketiydi. İlk bölümde de vardı, son sahnede de. Sırf buradan hareketle bile, son sahnede kafasını kaşıyan kişinin Ömer olduğunu söyleyebiliriz.

Kaldı ki soyadının Uçar olduğunu özellikle vurguluyor babasına gelen Can arkadaşımız o sahnede. Kapıdaki, büyük ihtimalle set ekibinden olan birinin anlık olarak canlandırdığı karakterin yüzünü görmedik. Onun şifresi de; adamın yüzünü değiştirmesinde. Ezel tekrar eski hayatına geri döndü, Ömer oldu ve oğluyla fantastik bir buluşma yaşadı. Ama aslında gerçek öyle değil… Ki zaten bunu da Ramiz Dayı söylüyor bize: "Benim anlattığım hikaye çoktan bitti, bundan sonra olanlar hiç olmadı,” diyor. "Çünkü gerçek hayatta ölüler bizler ile konuşmaz." diyor. “Gerçek hayatta babalar ile oğullar ölümü yenip kavuşamazlar birbirlerine..(gülümser) Kavuşabilirler mi?" diyor. Daha ne desin? Adam tren sahnesinden sonra olanların da gerçek olmadığını bir bir söylüyor.

Ezel, hepimizde güzel bir tat bıraktı bence. Olan bitenler ders alınacak ve unutulmayacak bir hikaye tadında bırakıldı. Sevdiğimiz bir romanı bitirip kapağını kapatmamız gibi. Zaten son üç bölümde, yani dizinin hikayesinin “dönüş” kısmında “hikaye” kelimesi bayağı geçmişti. Mutlu sonlar sadece bitmemiş hikayelerde olur diye Mr. and Mrs. Smith’e bile selam çakmıştı yani. Yani aslında orada asıl sorulması gereken “kapıyı açan kimdi?” değil bence. Ama illa bir kişiyle bağdaştıracaksak da o kişi Ömer'den başkası olamaz. Bakın Ezel de değil. Sadece Ömer. Yüzü değişen, eski hayatına fantastik bir şekilde geri dönen Ömer.

ETİKETLER : ezel , alp umar , ekranella
YORUMLAR




DİĞER HABERLER