Kabul edelim izlediğimiz hikayelerin içinde kendimizden bir şeyler görmesek bağlanamayız o hikayeye. İşte Ezel bize tam da bunu yapmıştı. Uğradığı ihanetin intikamını almaya gelen Ömer’le zaaflarımıza ne kolay yenildiğimizi, Cengiz’le aşk uğruna çoğu zaman delilik haline geldiğimizi, Kerpeten Ali’yle bazen söz versek bile ihanet edebileceğimizi gördük. Her şeyiyle iyi bir insan olunamayacağı gibi hayatta her şeyiyle kötü insan olunamayacağını da gördük.
Bazen kazandığımız zaferler mutlu etmek yerine canımızı daha çok yakar. Ezel’in her bölüm kurduğu oyunlarının ardından geçmişteki dostlarına karşı kazandığı her zafer yine onun kalbini delip geçmişti. Ezel kimliğiyle içlerine girip Ali’nin yalnızlığını gördüğünde, Cengiz’in çırpınışlarını gördüğünde, Eyşan’ın kaybolmuşluğunu gördüğünde üzülmüştü. Üzülmüştük.
Yani aslında yaptıkları net kötülüklere rağmen onların da sevilecek yanları olduğuna ve bunları yapmak için belki de geçerli sebepleri olabileceğine inandırmıştı bizi Ezel.
Ve tabii ki Eyşan! Hadi şunu da kabul edelim; bizler tamamlanmamış aşklara meftunuz :) Ne demişti Eyşan son bölümden bir bölüm önce; “Bazı aşklar mutlu sonla bitmez, bizimki öyle bir aşktı.” Biz de içten içe bu aşktan mutlu son çıkmayacağını biliyorduk bence. O imkansızlık, o kavuşamama ve vazgeçememe bizleri ekrana kilitleyen. Ömer’in büyük aşkı Eyşan… Eyşan’a hepsinden daha çok kızdık. Kardeşini kurtarmak için bile olsa sen misin Ömer’imize bu kötülüğü yapan? Yoo seni hiçbir zaman tam affedemedik; hadi itiraf edelim :) Yine de kadın kahramanımızla erkek kahramanımızı bir kere sevdiysek yerine yenisini koymayı sevmeyiz biz Türk halkı. Eyşan Ömer’in ömrünü yediyse bile sonradan gelen Bade’yi asla kabul edemedik. Mutsuz olacaksa da Eyşan’la mutsuz olsundu Ezel.
Şimdi yazarken bile hüzünlendiğim büyük usta Tuncel Kurtiz olmasa Ezel böyle bir tat bırakmazdı bizlerde. Edebiyatın nice mükemmel eserleri yeniden onun sesiyle can buldu. Ramiz Dayı okuyorsa biz de okuyalım diyenler oldu. Ya da tozlu raflardan inerek yeniden okundu bazı kitaplar. Ramiz Dayı’mızdı bizim. Keşke yanımızda böyle bir akıl hocamız, sözüne kayıtsız güveneceğimiz biri olsa dedirtti bize. Raconu bile kendine has, tehdidi vakur ama hepimizi koltuklarımızda ürkütücek adamdı Ramiz Dayı. Bir insana nasıl saygı duyulur bizlere gösterdi Tuncel Kurtiz. Kuşkusuz herkes aynı fikirdedir ki Ramiz Dayı olmasa Ezel olmazdı.
Ah unutamadığım sahneler geliyor gözümün önüne şimdi. Hepsini yazsam beş gün yazarım durduramam :) Kendimi sınırlayarak birkaç tanesini yazıyorum tamam :)
Sorarım size Eyşan’ın Ömer’i görmeye hapishaneye gittiği sahneyi hangimiz unutabiliriz? Eyşan’ı susturan Ömer’in “Niye biliyor musun? Çünkü inanırım,” dediği an kalbimize bir sızı düşmüştü. Ramiz Dayı’nın ölüm sahnesi kahretmişti hepimizi. Ezel’in Eyşan ameliyat masasındayken kenara çöküp dua ettiği sahnede biz de onunla dua etmiştik, ah be. Ali’yle Ezel’in son bölüm vedalaşması, Ramiz’in Ali’ye ilk “N’oluyo lan?” dedirttiği, Ali’nin adamlarının Ramiz’in tarafına geçtiği an. Ve tabii benim için en unutulmazı Ezel’in “Ama unutamıyorum be abi, unutamıyorum,” sahnesidir ki o ilk bölümdür ve daha ilk bölümden gözlerimiz yaşlanmıştır o sahneyle. Ah ne çok dert olmuşsun içimize, kıyamayız biz sana be Ezel.
Niye özlüyoruz Ezel’i? Çünkü bizim de imkansız aşklarımız var. Çünkü bizim de kendimize bile söylemek istemediğimiz zaaflarımız var. Çünkü bizim de ihanete uğramışlığımız, çaresizliğimiz, bir amaç uğruna peşinden koştuğumuz var. Tabii o kadar akıl oyunu, türlü ters köşeleri biz de yapabilsek süper olurdu ama o da artık senaristlerin tatlılığı diyelim :) Bize kendimizden bir sürü hissi hatırlatacak diziler izlemeyi özlüyoruz.. Kalbimize dokunanları..bakın bir daha söylüyorum özlüyoruz…