Reality show’un her türlüsüne ve insan gözetlemeye bayılan biri olarak, Big Brother Türkiye için de yüksek sayılabilecek umutlarım vardı. Eski BBG günlerinin özlemiyle, daha ilk bölümden ekran karşısında yerimi aldım. Ama şu beş haftalık süreye bakılırsa, sonuç benim için hüsran.
Bunu söylerken büyük reyting analizleri yapmış değilim, açıkçası izlenip izlenmediği hakkında da pek bir fikrim yok, ama ben umduğumu katiyen bulamadım, kendimce sebeplerim var tabii. Birincisi, program canlı değil. İnsan gözetliyorsak, bunun en güzel kısmı o insanlarla aynı zamanda olmaktır. Hele de online yayınlarının bile canlı olmaması, programı zevksiz hale getiren en büyük sebep. BBG zamanlarında bu kadar yaygın internet yayınları olmamasına, bir uygulama indirip telefonumuzla bile onları izleyecek teknolojiye sahip olmamamıza rağmen, gecenin bir vakti ya da bir gündüz saati canlı yayına geçerdi program, zira gerçek gözleme hissi vermenin tek yolu bu. Canlı olmadıktan sonra zaten oturur dizi izlerim, Kısmetse Olur izlerim, başka ülkelerin Big Brother’larını izlerim.
İkinci mesele ödül oyunları. Survivor desen Survivor değil, çok zorlayıcı ya da akla gelmeyen görevler desen o da değil. Sürekli ıslak zeminlerde oradan oraya kayarak giden koca koca insanları izleyince neden eğlenelim? Nitekim eğlenmiyoruz. Arada yemek ödülleri oluyor, çok seviniyorlar kazanınca, bana biraz sakil geliyor zira açlığa direnmeli bir dayanıklılık durumları yok, ekmek elden su gölden sıcak evlerinde yaşıyorlar. Oyunlar da hep birbirine benziyor, aşırı uzun ve tekrara dayalı, bir güç veya zeka göstergesi olmayan, maksatsız yarışlar. Bunların yerine daha dinamik bir takım oluşumlar olabilirdi, olmadı. Belki yarışma ilerledikçe olur, onu da bekleyemeyeceğim galiba.
Yarışmacılar derseniz, aralarında çok enteresan birine rastlamadım, zaten yarışmacı sayısı azaldıkça daha çok tanınırlar, ama bir tanesinin çok canımı sıktığını söylemeden geçmek istemem. Onur arkadaşımız, kendisine aşık olduğunu söyleyen Çağla Çoban’a verdiği ilk tepkiden itibaren terbiye sınırlarını zorladıkça zorlarken, kadınları aşağılama konusunda da türlü çeşitli zirvelere çıktı bence. Çağla’nın yaşından başlayıp, bin türlü yere giden bir sürü konuşma yaptı şimdi tekrarlamak istemediğim. Gencecik bir çocuğun, kullanmayı sevdiğim bir tabir değil ama daha iyi anlatanını bulamadım, kadınlarla ilgili böyle bir kafada olması beni çok derin hüzünlere sevk etti. Zaten yaşadığımız yer itibariyle kadınların durumu ile ilgili umutsuzluğa koşmak için her gün bin yeni sebebimiz oluyor, bir de eğlenmek için izlediğim bir programda kendimi sinirlendiremeyeceğim. Yapmıyorum nitekim. Programla ilgili sevdiğim tek şeyin Asuman Krause olduğunu söyleyebilirim. İyi seyirler.