Yaklaşık iki yıl oluyor Alınganlık Çağında Televizyon başlıklı bir yazı yazalı. Yine bir Survivor, yine bir All-Star, yine hikâyesine tanık olduğumuz, adeta elimizde büyüyen karakterler vardı ortada. Bu yıla benzer bir ortam vardı ve dizi karakterleri gibi işlenen ancak kendilerini oynadıkları için daha “gerçek” hissettiren yarışmacılarımız sayesinde alınganlık çağının tüm etkilerini görmemiz mümkündü. Yarışmada kavga gürültü eksik olmuyor, her elenenin arkasından bir yaygara kopuyordu. En büyük yaygara da finalden sonra koptu. Nisa gibi “tembel” bir kadın, yarışmayı SMS ile kazanınca halkın alınganlığı ortaya çıktı. Oylama sonuçlarına güven yoktu. Acun Ilıcalı “Gerekirse noter tasdikli sonuçları açıklarız,” demişti ama noter gelip Kur’an üzerine el bassa bile inanmayacaktı insanlar. Kurum kültürünün tamamen yozlaştığı bir ülkede resmi kurumların uygulamalarıyla güven kazanamıyordun. Yasin Obuz’un, Barış Murat Yağcı’nın ya da Avatar Atakan’ın elendiği potaların üzerine bir Nisa kazanınca kimsenin oylamalara güveni kalmamıştı. RTÜK Başkan Yardımcısı’nın bile sosyal medya üzerinden dahil olduğu bir güvensizlik ortamı mevcuttu.
Geçtiğimiz sezon problemi katılımcılarda gören ve Türkiye’nin tanıdığı fenomenlere giden Survivor yine umduğunu bulamamıştı. Berdan Mardini ve Yusuf Güney’in yarışmadan çekilmesi inandırıcı bulunmamıştı bu sefer de. Kısacası kimsenin Survivor’a inancı kalmamıştı. Depremin de etkisiyle paramparça olan reytingler bir formatın sonunu da getirmişti. Survivor ,2024 yılıyla birlikte halka karar verme yetkisini vermeyen bir yapıya döndü. Elenmeler performans odaklı olacaktı ama halk aradan çekilince tek bir yetkili kaldı: Acun Ilıcalı.
Girizgah biraz uzun oldu farkındayım. Ama nasıl ki insanlığın gelişimi hikâyeleri Adem ile Havva’dan başlıyorsa bugünün hikâyesi de yarışmanın geçmişinden başlamak durumunda. Çünkü o gün herkes alıngandı, bugünse bir tek Acun Ilıcalı alıngan. 2022’de kendi adaletini sağlayan Avatar Atakan ya da bir tartışma arasında Acun’un adını geçiren Yasin’in “garip” elenmeleri hâlen konuşulmakta. Ama bu sefer sorun çıkaran yarışmacı düelloda gitmek zorunda. Sorun çıkaran yarışmacılar Nagihan, Ogeday ya da Yunus Emre gibi isimler olunca da hızlı bir şekilde elenmeleri oldukça güç. Yani bir saygısızlığı doğrudan yarışmacıyı göndererek çözmek zor. Saygısızlık eden yarışmaya devam ediyor. Kendisine, ekibine, koyduğu kurallara kısacası kendisini temsil eden sisteme karşı herhangi bir şey olunca da Acun Ilıcalı’nın alınganlığını görüyoruz bu sefer. “Ne istiyorsunuz abi siz?” diye çıldırdığı sekans bir yana her konseyde yarışmacıları azarlaması, bu azarlar sırasında yalnızca otorite değil bir ahlak figürü olarak da kendini konumlandırması ve yaratılan cezalar silsilesi bunu sürekli olarak hatırlatıyor.
Bugün Survivor sırasında ekrana gelen hiç kimsenin izleyiciden bir çekincesi yok, yarışmanın ve kanalın sahibi Acun Ilıcalı hariç. Zaten hangi yarışmacı ne kadar ünlenirse ünlensin o yarışmadaki en ünlü ve güçlü kişi de patron. Kısacası bu işin bir 'tanrısı' var o da Acun Ilıcalı. Tıpkı insanları yaratan, onlara özgür irade veren bununla yapacaklarına göre onları ödüllendirip cezalandıran bir tanrı figürü kendisi. Süreç boyunca onları arka arkaya sınavlardan geçiriyor, bu sınavlar sırasında da özgür iradeleriyle kurallara koşulsuz uymalarını bekliyor. Kurallara uymadıkları kimi zamanlarda yüce gönüllülüğüyle affediyor ancak hiç affedilmeyen tek bir şey var: İsyan. 2 Mart 2024’de yayınlanan konseyde Yunus Emre’ye ceza verirken de bunu açıkça söylüyor. Yunus Emre’nin bir anlık iradesizlikle yemek çalmaktan değil de kimsenin kendisini durduramayacağını söyleyerek isyan etmesinden dolayı ceza aldığını biliyoruz. Fiziksel şiddet durumları dışında konseydeki tüm azarların arkasında da bu var. Yıllardır o ailenin bir parçası olan Hakan Hatipoğlu nasıl Acun’un çizdiği sınırların dışına çıkabilir? Ya da iyi birer sporcu olmalarına rağmen tüm ününü Survivor’a borçlu olan Ogeday ve Nagihan nasıl özgür iradeleriyle hırçınlık yapabilir? Acun Ilıcalı’nın otoritesini kim reddedebilir?
Survivor hatırı sayılır bir tarihi olan, kendi geçmişine referans verebilen bir Dünya artık. Herkesin özlemle andığı, Arka Sokaklar Murat Komiser’in (Uğur Pektaş) kazandığı ilk yarışma dışında (Algı farklı olsa da o yarışmada yapımcı ya da sunucu olarak Acun Ilıcalı yoktu) bütün Survivor yarışmacıları aynı komünitenin bir parçası. Kimi daha değerli çünkü daha çok iz bırakmış, kimi hatırlanmayacak şekilde geçmiş gitmiş. Ancak bir telefonla bu aleme geri dönmeyecek çok az isim var. Zaten onlar da “Kansız” ilan edilip şeytanlaştırılıyor. Öte yandan gidecek başka yeri kalmayan, burasının dışında kalınca ünlenemeyeceğini düşünen isimler “Her şeyi paranla satın alabilir misin Acun Abi?” gibi büyük laflarından sonra bile bir telefonla geri dönebiliyor. Yaşadığın hayattan başka yol göremeyince isyan etsen de devam ediyorsun işte. Kapsayıcılığı da bu yüzden. Çocukluğundan beri spor yapan insan da orada, sporla alakası olmayan ünlüler de. Boğaziçi mezunu insan da var, eğitim hayatı pek ileri gitmemiş kaba saba insan da. Fenomen olmaya çalışan Z kuşağı da var, kelli felli olanlar da.
Survivor keyifli yarışma. Hele hele fazla sinir stres biriktiren yarışmacıların halka oynamak adına kendini sakınmadığı haliyle daha güzel. Televizyonda kalan bir gerilimi, kavgayı izlemek keyifli, neticede WWE izleyicisiyim ben. Acun Ilıcalı’nın yarattığı Survivor konsepti de buna en yakın şey. “Hayatta kalma mücadelesi” izlemeyi de sevebilirdim. 20 yıl önce falan olsaydı. Fanlarının TikTok’ta editini paylaşacağı bir insanın hayatta kalma mücadelesine şu anda inanmam mümkün değil. O yüzden bu optimize hâli güzel. Acun Ilıcalı’nın tripleri de güzel. House M.D.’nin 4. sezonu gibi tıpkı. Zor bir rekabet ortamı sun, senin kararlarına bağımlı insanlara bolca stres yükle, bu stresle başa çıkmalarını izle ve işler istemediğin gibi gidince tepki göster. Aradaki tek fark Gregory House’un bu tepkileri esprilerle vermesiydi. Ama olsun Acun Ilıcalı’nın azarları da bir şekilde bizi güldürebiliyor.