Eğer Ekranella 2013-2014 sezonu değerlendirmemi okuduysanız Kara Para Aşk’ı ne kadar izlemek istediğimi bilirsiniz. İşte tam üç gün içerisinde bu dizinin tüm bölümlerini izledim ve soluğu bu yazıda aldım. Bu sadece bir Kara Para Aşk’ın birinci sezonunun değerlendirmesi değil, dizilerdeki erkek hegemonyasını da değerlendirme yazısıdır.
Elbette Türk dizileri içerisinde bu yazıya konu olabilecek birçok erkek karakter vardır; ancak ben burada Kara Para Aşk’ın Ömer’i ile ilerlemek istiyorum. Çünkü bu sezon izlediğim üç Türk dizisinden birisi olan Kara Para Aşk, sezon finali ile erkek hegemonyasının Türk dizilerinde varlığını yeterince kanıtladı.
Elbette dizilerin “sıkı” takipçileri yazdıklarımın tam bir saçmalık olduğunu düşünebilirler, ki bu yazıyı yazmadan önce de bu tepkileri yeterince aldım. Türk insanı olarak, izlediğimiz dizilerdeki karakterleri fazla içselleştirme gibi bir hastalığa sahibiz, malumunuz. Sanki karakterler kendi akrabamız, arkadaşımızmış gibi yapılan tüm olumsuz eleştirilerde koruma güdüsü ile hareket ediyoruz zaman zaman. Bu yazıyı okuyan herkesten ricam, yazdıklarımı bir de sevdiğimiz karakter ya da dizi olarak değil de, önümüze model olarak konan bir birey olarak düşünmeniz. Kısacası aynısı size yapılsa ne hissederdiniz?
Türk milleti olarak dizilerde ağdalı kadın erkek ilişkilerini izlemeyi çok sevdiğimizi hepimizi biliyoruz. Hal böyle olunca erkeklerin kadınlar üzerindeki zorlayıcı ve zaman zaman da zorba tavırlarını izlememek elde değil. Nedendir bilinmez ama çoğu senaristimiz bunların bir dizide olmazsa olmayacağını düşünürler. Hele de bu sahneler bir kadın senaristin elinden çıktığı zaman isyan etmemek mümkün değil.
İşte Kara Para Aşk’ın sezon finali bölümünde gerçekleşenler de, bana göre tam buydu. İzleyenler bilir, izlemeyenler ise izlemeyi düşünmüyorlarsa bu yazının devamından neler olduğunu öğrenebilir; Ömer karakteri, teorik olarak erkek arkadaşı olmadığı halde (kendi isteği ile olmadı ki, olsa ne farkeder, ayrı) Elif’in kendisini “kıskandırmak” için başka bir adamla buluşmaya gitmesine bozularak, kendinde onları takip edip, rahatsız etme cüretini buldu ve “kadınını” yabancı adamın ellerinden çekip aldı.
Tabii bu durumda erkeğin yaptığı ne kadar zorbalıksa, kadının da erkeğin duygularını tetiklemek için kıskandırma çabaları da o kadar zorbalıktır. Bu tavır da ayrı bir yazı konusu resmen!
İzlerken birden, bu iki klişe senaryo unsurunun Türk dizilerinde ne kadar çok kullanıldığının ve bu durumun seyirciler tarafından ne kadar kabul gördüğünün üzülerek farkına vardım. Evet, bu durum bizzat bu dizileri izleyen kadınlar tarafından hoş karşılanıyor. Yani Türk toplumunda kadınlara kendi “ malı” gibi muamele yapan, onları çekip, iten erkekler oldukça kabul görüyor. Bu konunun üstüne gidip, neden bu sahneleri izlerken bu kadar zevk alındığını sorguladığımda ise ortaya daha da ilginç sonuçlar çıktı. Kimisi ya oyuncular çok yakışıklı olduğu için ne yaparsa bayılarak izlemiş, kimisi ise “güçlü” erkeklerden hoşlandığı için kabul etmiş. Kimse alınmasın ama “güçlü erkek” kavramı ne zamandan beri “ zorba erkek” oldu?
Acaba bizim GÜÇ’ten anladığımız şey kaba saba, zorba olmak mı? Aynı durumun daha vahim halini Kayıp dizisinde Falko karakterini izlerken de yaşamıştık ama orada senaristler bize Falko karakterini âşık, romantik erkek olarak göstermeye çalışmıyorlardı. Tam aksine zorbalığının altını çizip, üstünü de koyulaştırıyorlardı ama seyirciler yine “güçlü” olduğunu düşündüğü bu erkek karakterin aşkına âşık oldular. Kendini sevmeyen bir kadını aşkı için kaçırmak, kendinden başkasının olmaması için elinden gelen tüm kaba kuvveti kullanmak mı aşk? Şimdi burada aşkın tanımını yapmak bana düşmez ama bence aşk en azından “sevmek, değer vermek” , sevdiğimiz insanların mutluluğunu görmek istemek demektir. Bizimle ya da bizsiz! Onların kararlarına saygı duymak demektir.
Senaristlerden (özellikle de kadın senaristler) tek temennim, artık ekranda estetik duracak diye, erkeğin kadını kolundan çekip, kendisine yaklaştırdığı ve zor kullandığı sahneleri bize AŞK’ın bir göstergesi olarak izletmemeleri. Çünkü çoğu senarist bunu görmek istdiğimiz şekilde yapamıyor. Peki böyle bir durumun gerçekten ekranda estetik duranı, o duyguyu bize veren örnekleri yok mu? Elbette ki var!
İşte burada da devreye Suskunlar Ahu-Ecevit aşkı giriyor. Eğer ekranda böyle çekişmeli aşkları izlemeyi seviyorsanız (ki hangimiz sevmez?), doğru düzgün alt metinlerle bize izletilenleri alkışlayalım, erkek karakterleri âşık göstermek için zorbalıktan öteye geçemeyen ucuz örnekleri değil. Demem o ki, sadece seyirciyi memnun etmek için alt yapısını oluşturmadan yazılan bu sahneler, aşk değil tam bir ZORBALIK!
Siz de benim gibi ekrandaki erkek hegemonyasından sıkıldıysanız, sizleri bu yaz KARAGÜLizlemeye davet ediyorum. Sanırım Türk Televizyon tarihinde kadınları böyle güçlü gösteren dizi örneği bulmak çok zor.