Pandeminin hemen başlarında ‘Yatırımcısını yolda bırakan dünya’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Tam olarak niyetim sattıkları hikayelere sadık kalmayı başaramayan senaristleri uyarmaktı. Global dünyanın yatırımcıları da aynı sizler gibi, yarınlar hep varmışçasına kurdukları dünya beklenmedik olaylarla sarsılınca savruldular ve çaresiz kaldılar; çözüm üretmekte zorlandılar. Dizinin senaryo ekibinde hikayenin sahibi Sırma Yanık artık olmadığından ve zorunlu bu arada yazar kadrosuna hikayeyi toparlamak konusunda güvenemediğimden, satın aldığım hikayenin beni ve izleyicileri yarı yolda bırakacağı endişesi ile erken bir uyarı yapmak istemiştim ama bu kadar kötüsünü tahmin etseydim daha sert bir yazı yazardım.
Sırma Yanık’ın daha önceki işini izlemiş ve üzerine yazılar yazmış, finalde de olay örgüsünün tahmin ettiğim şekilde çözüldüğünü görmüş biri olarak, hikayelerinde nelere dikkat ettiğini, dünyevi ne gibi soruları olduğunu anladığımı düşünüyorum. Çekirdek aile içindeki katı ama bir o kadar yapay ahlak anlayışını, bir çatı altındaki sahte mahremiyeti, dışarıdan bakıldığında parlak ama içi bir o kadar çürümüş hayatları, sınıf çatışmasını, kardeşlik bağlarını, aşkı nasıl işlediğini Fazilet Hanım ve Kızları’nda da izledik. Sırma Hanım başrolleri işaret etmek istiyorsa takma isimler verir; Yağız’a buzdolabı/robot, Cenk’e ruh hastası demesi gibi. İki erkek kardeş arasında kalan kadın karakterleri aşk konusunda sınar; 36. bölüme kadar Sinan’a aşık olduğunu sanan Hazan gibi. Kadın karakterlere taşımakta zorlanacakları sırlar yükler ve o sırlar genelde korumak istedikleri adamlarla ilgili olur. Başrol erkekler, kadın başrollerin gizli yeteneklerini, hayallerini keşfeder ve onları bu yolda destekler. İki erkek karakteri kardeşlik testinden geçirmeyi sever. Tarzı budur. Ben, Fazilet Hanım ve Kızları’nda saydığım ilişkilerin yazılma biçiminden de, gelişme ve sonuçlanma biçiminden de keyif almıştım. O nedenle geç de olsa bir sonraki işini izlemeye başlamak benim için doğal bir karar oldu. Tabii kendisinin ayrılacağını ve karakterlerinin yerle bir edileceğini bilemezdim.
Yağız’ın sağlam duruşu ile Cenk’in sorunlu geçmişinin bir arada anılmasını asla kabul etmeyenler olacaktır. Bana sorarsanız, Sırma Yanık, Cenk ile kalemini ve karakter tasarımını bir üst seviyeye çıkarmıştır. Yağız’ı yazmak da onu izleyiciye kabul ettirmek de çok kolay. Özellikle rol için Çağlar Ertuğrul gibi karizmatik bir adamı da seçerseniz Yağız’ı izleyicinin bağrına basmaması mümkün değil. Esas olan Cenk’i yazıp, bir de onu izleyiciye kabul ettirmek. Ozan Dolunay bu anlamda yine çok doğru yapılmış bir seçim ama Cenk’in kendi içindeki savaşı, pişmanlığı, bir tek Cemre’ye açabildiği o karanlık dünyası da o kadar iyi anlatıldı ki, biz çoğu izleyiciler onu bu hikayenin başrolü olarak kabul ettik. Öyle olmasa dizi, Nedim ve Cemre’nin aşk ilişkisine ait hiçbir ipucunun olmadığı ilk sezon bölümleri ile pazartesi gibi en sert reyting yarışının olduğu günde kendine alan bulamazdı. Tekrar edeyim, çocuğuyla uzaklara gidip yaşamasına bile tahammül edilemeyen Cenk’i, bu izleyici daha ilk sezon bağrına basmıştı.
Bir senaristin tasarladığı hikayenin ve karakterlerin arkasında durmasını ve sosyal medya baskısından korkmamasını önemsiyorum. Daha önce de toplumun geleneksel hayat tarzlarına ve anlayışlarına çomak sokarak manşet olan işler gördük, dünyanın sonu gelmedi. Tam tersine, çoğunun, tartışılması gereken konularda öncü olabildiğini bile deneyimledik. Ben bu hikayenin, hangi hayat yaşanmış sayılır sorusuyla şekillenen geniş bir çerçevesi olduğunu düşünüyordum. Özellikle Cemre’nin Cenk için “iki ayağı üzerinde durması yaşadığı anlamına gelmiyor” mealindeki repliğini çok ama çok önemsiyordum. Birine zalim diyebilmek için ne kadar derine bakmak gerekir tartışması, bana iyi ve güzele bakmaktan unuttuğumuz kötü ve çirkinin geç modern anlatılarını hatırlatıyordu. İyi ve kötü, mağdur ve canavar gün gelir rolleri değişebilir gibi hissediyordum. Cenk ve Nedim’in yer değiştirmesinin heyecan verici bir serüven olacağına inanıyordum. Cenk’in, Nedim’in sandalyeden nasıl bir insan olarak kalkacağını kimsenin bilmediğine ait replikleri ve intikam vurgusu, Nedim’in yolu ve rol değişimi hakkında ipucu veriyordu. Belki Nedim’e hak verecektik. Yıllarca sandalyeye mahkum birinin intikam istemesi normal diye anlayışla karşılayacaktık. Büyük ihtimalle iki adamın, Cemre’yi bir savaş alanına çevirmesinden şikayetçi olacaktık ama iyi bir hikaye izliyor olmaktan da mutluluk duyacaktık. Bir izleyici olarak işte tam da bu çelişkileri yaşamak istiyordum. Sonunda Cemre’nin kararı ne olurdu bilmiyorum. Elbette kendini yenileyen, geliştiren, hataları ile yüzleşen tarafı seçmesi benim kişisel tercihim ama Cemre ile ilgili ayrıca yazdığım yazıda belirttiğim gibi ikisinin kavgasından bıkıp Umut’u alıp uzaklara gitmesi de üzerine düşünülmesi gereken bir final olurdu. İhtimallerin sınırsız olduğu bu senaryoda tek kabul edemediğim; intikam hırsıyla şirketi bile batırmayı göze alan, sevdiği kadına “güzergahımda değilsin” diyen, test değiştirecek kadar gözü dönen Nedim bir bölüm içinde aklanırken, Cenk’in onca yüzleşmeye, annesini, babasını, çocuğunu ve en sonunda da hayatını kaybetmesine rağmen bazı kin dolu yüreklerde hala aklanmamış olması.
Senaryonun ana teması bu kadar netken; Cenk, Cemre ile iyileşirken, Nedim’in intikamına yenik düşecek olması bu kadar açıkken, nasıl bir motivasyonla Cenk’in tüm hatalarının bedelini ancak ölerek ödeyebildiği finali planladılar gerçekten merak ediyorum. Nedim’in hikayesi intikam değildi diyenlere çok basit bir soru soracağım. Peki neydi? Yani ayağa kalktıktan sonra Nedim için yazılabilecek başka ne vardı? Cemre’nin Cenk ile gerçekten evli olmadığını öğrendiğinde bile Cemre’ye gidemeyen bir karakterin baskın duygusunun intikam olduğu açık değil miydi? Ya da Cemre ile el ele verip Cenk’in ona yaşattıklarının öcünü alacak mı sanıyordunuz? Cemre’nin asla böyle bir nefretin içinde olmayacağını, bu yüzden de bu ilişki başlasa bile devamının mümkün olmadığını defalarca yazdım. Hala arkasındayım. Kaldı ki, bir türlü Nedim’i kendi hikaye aksına yerleştiremeyenler, karakterin bölümler boyunca bir oraya, bir buraya savrulmasına sebep oldular. Açıkça yazayım, Nedim’i antagonist yazmaya cesaret edemediler. Oysa ki iki adamın da, Cemre’nin de yol haritaları belliydi. Sırma Yanık zaman ayırabilir ve orijinal senaryosunun yayınlanan finale uygun olduğunu iletme inceliğini gösterirse, bir özür yazısı yayınlamaya ve dizi izlemeyi bilmediğimi kabul etmeye hazırım. Kendisi ayrıca Cemre’nin çocukken öğrendiği ve Cenk’e bahsettiği sırrın da ne olduğunu anlatırsa, dikkatli izleyiciler için yayınlamaya gönüllüyüm. Sırlar ve babalar konusunda yolları birkaç kez kesişecek Cenk ve Cemre için hazırlanan bu akışın, senaryo tepetaklak edilince unutulmasına şaşırmamak gerekir belki ama bu yazının itirazı tam olarak seyircinin dikkatinin ve zamanının hiçe sayılmasınadır.
Belki de anne karnında ölen bebeği dirilten fantastik senaryo grubunun işini izlemeye devam ettiğimiz için biz hatalıyız. Bebek ortaya çıkar çıkmaz Ceren’in öleceği ve ölürken de bebeği ablasına emanet edeceği belliydi; bu, hiç şaşırmadığım bir hikaye aksı oldu. Cenk’in kendisinin de söylediği gibi bu hayatta en büyük hatası Ceren ama Cemre (babaları farklı da olsa) kız kardeşinden çocuğu olan bir adamı kabul etmekte hatta ona olan duygularından utanmakta haklı olabilirdi. Tam bu noktada bütün yazılarımda altını çizdiğim şeyi yinelemek isterim; Ceren’in bebeğini Nedim’den sanırken hoş gördüğünüz her şeyi, bebek Cenk’in çıktığında da hoş görmek zorundasınız çünkü ahlak ve etik zamana ve kişiye göre değişmez. Çağdaş felsefenin kurucusu kabul edilen Kant’a da referans vereyim belki daha açıklayıcı olur. Kant’a göre ahlak tecrübeyle belirlenmez, ona göre ahlak bir insanın koşulsuz davranışıdır.* Eğer değerlendirmenin içine, bebeğin gerçekte kimin olduğu gibi bir ön koşul koyuyorsanız, ahlak konuşmuyorsunuz, dümdüz ahlakçılık yapıyorsunuz demektir ki, ahlakçılar, Sırma Yanık’ın tüm hikayelerinde en çok hedef aldığı kitledir.
Bebeğin Cenk’ten veya Nedim’den olması arasında dramatik bir farklılık varsa bunu sorgulamaya hakkı olan tek kişi Cemre’ydi. Zaten gerçek hislerini de böyle anlayacaktı. Bu sorgulamayı bile izleyemedik. Umut’un hayatta olmasının anlaşılmasıyla Cemre’ye yaşatılabilecek binlerce duygusal fırtına vardı. Yoğun hesaplaşma sonunda tabii ki Nedim’i seçebilirdi, ona aşık olduğunu bir kez daha tekrar edebilirdi. Eğer izleyebilseydik, bir itirazım olmayabilirdi. Zamanla Nedim’in niyetleri ile ilgili sorular yaşayan bir Cemre de benim açımdan keyifle izlenebilir bir iş olurdu. Başından beri planlanan Cemre ve Nedim aşkı idiyse, Nedim’in intikam hırsıyla yaptıklarından pişman olup, Cemre için mücadele ettiğini gördüğümüz gerçek bir savaşın içinden çıkmasına izin verilmeliydi. Bu haliyle intikam duygusunu içinden söküp attığını söyleyen Nedim’in beyanatından başka bir şey yok elimizde. İntikamdan vazgeçtiyse bu ne zaman oldu, nasıl oldu ve nerede oldu bilmek isterim. Bir izleyici olarak hatalarından pişman olduğunu beyan eden Cenk’in ne sebeple bölümler boyu kendini ispat etmek durumda kaldığını sorgulama hakkım doğar. Ya da cevap soruda gizlidir, çünkü Cenk gerçek protagonisti.
İlk sezon Cenk’in başkahraman sıfatıyla, hatalarınla yüzleşerek, kendini sorgulayarak büyüttüğü aşkı o kadar iyi yazılmıştı ki, onu aradan çekmek için hasta etmekten başka bir çözüm bulunamadı. Nedim de Cenk’in hastalığı nedeniyle çekilmek zorunda kaldığı bir boşluğa kolayca yerleşti. O kadar.
Nedim’in fedakarlık yaptığına inanmam için Cenk’in nefret ettiği Ceren ile evliliğine mani olmaya çalıştığını görmem gerekiyordu. Çocuğunun annesi ile evli bir Cenk, Cemre’yle birlikte olamayacağını hatta olmak istemediğini açıkça ifade ettiğine göre tüm bu fedakarlıklar, son günlerini iyi geçirmesine nasıl bir katkıda bulunacaktı. Cenk, Cemre’nin duygularını bilerek, Nedim’le olsa da olmasa da uzaktan sevmeyi çoktan kabullenmiş bir adam olduğuna göre, bu manevra, Nedim’i son anda kahraman ilan etmek için planlanmış ucuz bir hamle olmaktan öteye gidemezdi, gidemedi de. Bu aynı zamanda o kadar acemice bir hamleydi ki hasta- doktor gizliliğinin ihlali, ölmekte olan bir adamın küçücük bir bebekle yalnız yola çıkması gibi zekama hakaret sayılacak sahnelerden bahsetmeyeceğim. Hepsi Nedim’in pandemiden hemen önce şirketi batırmak üzere olan bir adam olduğunu unutturmak için yapılmış büyük ve özensiz eklentiler. Tekrar altını çizelim, izleyiciyi aptal yerine koymaktan vazgeçin.
Pandemi sonrası sıkışık takvimde senaryo yazmanın kolay olmadığını kabul ediyorum ama eğer Ceren’e koca bir sekans bohça taşıtılmasaydı, Cemre’den vazgeçişin, basit bir kahramanlık değil de gerçek bir kardeşlik hassasiyeti olarak daha inandırıcı ve nitelikli aktarılma ihtimali vardı. Ayrıca senaryonun en değerli hikayesi yani Cenk ve Nedim arasındaki kardeşlik bağının Cemre’yi bile aşacak bir noktaya gelmesinin, hastalık gibi senaryoya sonradan eklendiği apaçık ortada olan bir olay örgüsüyle olması çok büyük bir hata. Bu bir senaristin doğru yerde senaryosuna yatırım yapması gerektiğinin en güzel örneği. Eğer o ilacı zamanında göstermiş olsalardı, bugün, bu iki adamın, Cemre’yi bile önemsiz kılan o özel ve derin kardeşlik ilişkisini yazıyor olacaktım. Hatta finalde Cenk öldüğünde, ki bu alternatif senaryoda ölmesini de kabul ederdim, Cemre’nin elini tutmakta tereddüt edecek Nedim’in ne kadar özel bir adam olduğundan bahsediyor da olabilirdim. Cenk ve Nedim’in ve bu karakterleri oynayan iki özel oyuncunun, kardeşlik bağı üzerinden ortaya koyabilecekleri üstün performansın bir bölüm içine sığdırılmasını hala kabullenemiyorum.
O kadar gereksiz sahne vardı ki babası ile ilgili gerçeği bilmeyen ana kadın karakter dururken, Ceren’in Seher ile dakikalarca aynı şeyi tartışmasını izlediğimizi de hatırlatmak isterim. Ceren de o uzun sahnelerde annelik üzerinden aklandı. Kısaca, Ceren ve Nedim’i aklamak için Cemre de, Cenk de harcandı. Oysaki Cemre’yi yıpratmayın diye defalarca rica etmiştim ama demek ki okunmuyor ve dikkate alınmıyor. Müsterih olunuz, bundan sonraki herhangi bir işinizi izlemeyi de, yazmayı da düşünmüyorum.
Beni en çok üzen konulardan birine daha değinmek istiyorum. Cemre için aylar önce şöyle bir şey yazmışım; “Karakterin kendisi ‘tapu kadastro memuresi olsam da sana yardım edeceğim’ derken kadın olarak değil arkasını dönüp gitmeyen o iyi insanlardan biri olarak konuşuyordu. Sarhoş bir adama kolunu uzatırken bunu hanımlıktan değil insan olduğu için yaptığını söylemesi gibi.”
Cemre’nin kimi seçtiği, ne yaptığı, ne olduğu, kime aşık olduğundan bağımsız iyi bir insan olmasını seviyordum. İki hasta adamın ikisine birden yardım etmeye çalışmasını, arkasını dönüp gitmemesini, görmezden gelmemesini takdir ediyordum. Güçlü bir kadındı Cemre, insanların yaralarının üzerine yürüyen, yapabiliyorsa dokunan, iyileştiren, merhametini kimseden esirgemeyen anlayışlı bir insandı. Bu duygulardan zerre haberi olmayan paragöz Ceren tarafından birkaç kez insanların hayatlarına burnunu sokmakla suçlanınca da isyan ettim. Ceren’i saf kötü yapan işte Cemre’nin neyi, neden yaptığını asla anlamamış olmasıydı. Hiçbir beklentisi olmadan insanlara yardım etmeye çalışan Cemre çok değerliydi ve iki erkek tarafından sevilmeyi de hak edecek kadar özeldi. Peki ne yaptılar, dünyada en sevdiği varlığı, babasını kaybeden Cenk’e bir başsağlığı bile diletmediler. Tek bir an bile yazmamışlar. Cemre’ye. Yazmamışlar. Aylarca aynı odada uyuduğu, evli kaldığı, babasına olan düşkünlüğünü bildiği, başına bir şey geldiğinde perişan olduğu, yaralarını sardığı adama aşık olduğu için değil, İNSAN olduğu için edilebilecek tek kelime bile yazmamışlar. Kaldı ki bu adam hiçbir şey için olmasa bile ona hayallerinin peşinden gitmesi için destek olmuş bir adamdı. Cemre gibi içi dışı iyi bir kadın bu hale nasıl geldi?
Cemre’nin, Cenk ve Agah Beyi düşündüğü için Şeniz’in sırrını sakladığını finalden iki bölüm önce Ceren’in ağzından bile duymuşken, Cemre’nin gizleme nedenlerini çocuk gibi ağlayarak sadece Nedim’e açıklamaya çalışmasını anlayamıyorum. Cenk, Cemre’nin bu sırrı saklaması ile ilgili ne hissetti, Cemre bunu bile merak etmedi mi? Alnından öpüp, ona, bundan sonra kızımsın, diyen Agah Bey’in de mi zerre hatırı yoktu? Cemre her düştüğünde Cenk’i tutmaya söz vermemiş miydi? Hatta bunu yine Nedim’i sevdiğini söylediği bölümlerde yapmadı mı? Biz başka bir dizi mi izledik. Cemre bu kadar vefasız mıydı? Sahiden mi? Cemre’nin kararları ve kimi seçtiği önemsiz zira Cenk’in aşık olduğu kadının bu kadın olduğundan şüpheliyim. Son bölümün veda sahnesi, Cemre ve Cenk ilişkisi açısından şirazesi kayan Cemre’yi unutturmaya yetmez çünkü o sahnedeki Cemre değildi.
Bir tek konuda yanılmışım. Bu dizinin Cemre’nin hikayesi olduğunu düşünüyordum. İyileşmesine sebep olduğu iki adamdan hangisinin onun koşulsuz sevgisini hak ettiğini izleyeceğimizi sanıyordum. Öyle değilmiş. Bu, Cenk Karaçay’ın hikayesiymiş. O yüzden de Cenk dizinin vazgeçilmezi oldu. Öyle ki, bir türlü duygusal gelişimlerini yansıtmayı başaramadıkları Cemre ve Nedim’in ilişkisini giderayak ona onaylatmak zorunda kaldılar, hem de iki bölüm önce hastalığına rağmen son nefesime kadar Cemre için savaşacağım dediği halde. Savaşırdı da. Cenk, Cemre’yi asla kendi ellerinle başka bir adama göndermezdi. Hayatı ile ilgili doğru bildiği ne varsa yalan çıkması onu pes ettirecek bir şey değildi çünkü o Cemre’nin duyguları ne olursa olsun, sevdiği kadının gözleri açık olduğu sürece yaşamaya niyetli, güçlü bir adamdı. Hatırlamayanlar gidip buzhane sahnesini izleyebilir. Peki, ne oldu? Bu sorunun peşini bırakmayacağım.
Bu yazıyı tarihe not, izleyicilere ses olsun diye yazdım. Gözlemlediğim kadarıyla belli bir düzeyi korumayı başaran iyi bir izleyici grubu büyük hayal kırıklığına uğradı. Her platformda Cenk ve Cemre’nin haliyle dizinin gönüllü tanıtımını yapan aynı grubun yaşadıklarını unutacaklarını sanmıyorum. Bu tutkulu insanların kandırılmaya meyilli seyirciler olarak görülmekten vazgeçilmesi, zekalarına da yeteneklerine de hak ettikleri biçimde davranılması gerektiğini düşünüyorum. Ne ki, Cenk’in büyük desteği ile çıktığı sahnede Cemre’nin, Nedim’in gözlerine bakarak söylediği şarkı ile yüreklerine yerleştirilen sızı bile önemsenmedi. Yetmedi, Cenk bari uzaklarda bir yerlerde çocuğuyla mutlu olsun diye umut etmelerine fırsat verilmedi, üstüne ölümü izletildi. İnsanlar dizileri bu dünyanın gerçekliğinden kaçmak için izliyor, bu kadarı da fazla bile denmedi. Sevgili izleyiciler ve değerli okurlar, bu acımasızlıktır.
Anlaşılan o ki, pandemi dünyayı değiştirir mi diye konuşuladursun, zalimlik yapmaya fırsatı ve gücü olan bundan vazgeçmeyecek gibi görünüyor.
Sağlıklı günlerde tekrar görüşmek üzere…
URBAN FRINGE
*Kant ve Ahlak Felsefesi üzerine https://mesuteliff.weebly.com/immanuel-kant.html
Not: Fotoğraflar maalesef not etmediğimiz, sonra da bulamadığımız bir twitter hesabından, bize ulaşırsanız adınızı ekleriz...