The Americans, FX’in en sevilen dizilerinden biri. 80’li yılların başında, Soğuk savaş sırasında KGB ajanı olan ve Amerikalı’ymış gibi rol yapan bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Elizabeth Jennings (Keri Russell) ve Phillip Jennings (Mathew Rhys), 14 yaşındaki kızları Paige (Holly Taylor) ve 10 yaşındaki oğulları Henry (Kiedrich Sellati) ile Washington’da mütevazı bir hayat süren bir aile görüntüsünde. Bir turizm büroları var, görünürde dikkat çeken hiçbir özellikleri yok. Tesadüf bu ya, kapı komşuları da bir FBI ajanı. Ajanlık zor bir şey, dışı sizi içi onları yakar. Bir yanda ana vatanlarına karşı olan sorumlulukları, kriptolar, gizli telefonlar, zorlu görevler diğer yanda aile bağları, çocuklarının güvenliği, karı-koca ilişkileri...
Keri Russell’ın canlandırdığı Elizabeth Jennings, ilk bakışta sevilmesi kolay bir karakter değil. Soğuk, gözü kara, saldırgan, kendini Sovyetler Birliği’ne adamış bir kadın. Ama eğer siz de benim gibi, tuttuğunu koparan, dirençli, dirayetli kadınlardan hoşlanıyorsanız, o zaman Elizabeth tam da size göre. Elizabeth’in gerçek adı Nadezhda. Smolensk’de 2. Dünya Savaşı sırasında doğdu. Babası kömür ocaklarında çalışan bir madenciydi ve Nadezhda iki yaşındayken Stalingrad’da Naziler’le savaşırken öldü. Devlet yetkilileri annesi ve yetim kıza yardım için geldiklerinde anne karşılığında bir şey vermek istemediği için yardımı reddetti. Elizabeth, difteri olan annesine on ay boyunca baktığında 14 yaşındaydı.
KGB ajanı olarak eğitilirken, “eğitiminin bir parçası olarak” başkomutan Timoshev’in tecavüzüne uğradı. Ve işte o gün, Elizabeth şalteri indirdi. Bundan sonra, bedeni onun için bir araçtı. Daha sonra yaşadığı tüm duygusal yakınlıklarda ve işi gereği cinselliğini kullanması gerektiği zamanlarda bu kırılma ona eşlik etti. Saha ajanı olduğunda ve Phillip’le tanıştığında ise, birbirlerine geçmişlerinden bahsetmeleri yasaklandığı için bu konular konuşulamadı.
Elizabeth, sağlam bir kadın. Duvarlara fırlatılmasına rağmen, sayısız yaralanmaya karşın yine de kendini savunuyor. Yumruk, tekme girişiyor. Onu yenmek, direncini kırmak herkesin harcı değil. Ayrıca, görevlerini ve aile yaşantısını ayırmayı gayet usta bir şekilde başarıyor. Elizabeth, ne kadar zalim olursa olsun, aslında kırılgan ve kaygılı bir karakter. Ülkesi için endişeleniyor, çocuklarının geleceği için endişeleniyor. Geceleri yatarken Phillip kadar rahat uyuyamıyor, her gece bu endişelerin sona ermesini dileyerek uyumaya çalışıyor.
Elizabeth, korkusuz bir kadın. Affedici biri hiç sayılmaz. Alışıldık kadın karakterler gibi, hemen fikrini değiştirebilecek biri değil. İlkeleri var, inançları var. Kocasına onu özlediğini bile açık açık söyleyemiyor. Sonsuza kadar kin tutabilir. Ama işte onu özgün yapan ve her yaptığını merakla izlememizi sağlayan zaten bu özellikleri. Kocası yeni bir araba aldığında etkilenmez. Bilakis, hemen sorgular. Çocuklarının her şeyi kullanıp atabilecekleri fikriyle yetişmesini istemez. Birçok insan eşitsiz koşullarda yaşarken kendine lüks bir hayatı yakıştıramaz, içine sindiremez. Kızı Paige’in küçücük yaşında makyaj yapmasından, kendini bir arzu nesnesi gibi ortaya koymasından hoşlanmaz. Oğlu Henry’nin video oyunları oynaması yerine teleskopuyla yıldızları araştırmasını ister. Çocuklarının düşünen, üreten bireyler olarak yetişmesini ister. Onlara, öncelikle bir insan olarak saygı duymak ister.
Elizabeth Jennings’i canlandıran Keri Russell, 23 Mart 1976 Fountain Valley, California doğumlu. Brooklyn’de yaşayan sanatçı, Texas, Arizona ve Colorado’da büyüdü. 1991’de The Mickey Mouse Club’akatıldı ve ilk filmi Honey, I Blew Up the Kid (1992) ile tanındı. 1996’da Aaron Spelling’in yapımcılığını üstlendiği Malibu Shores’da rol aldı. İki yıl sonra ise kariyerinin en bilinen rollerinden birini JJ Abram’s yapımcılığını üstlendiği Felicity’de oynadı. Burada canlandırdığı Chloe rolüyle Altın Küre kazandı. Dizinin ardından 2002’de Mel Gibson’la birlikte We Were Soldiers adlı savaş dizisinde oynadı. 2006’da Tom Cruise’un da rol aldığı Mission Impossible III (2006) ile JJ Abrams ile yeniden buluştu.
The Americans’ın 3. Sezonu FX’te devam ediyor. Bu sezon, kızları Paige’in de KGB’ye katılması söz konusu. Birbirlerine bağlı ve evliliklerini yürütmeye kararlı bir çift olan Phillip ve Elizabeth, çocukların geleceği konusunda fikir uyuşmazlığına düşecekler. Elizabeth, kızlarını kendi doğrularına göre yetiştirmek isterken, Phillip, Paige’in güvenliğinin her şeyden daha önemli olduğunu düşünmekte, karısının merkeze körü körüne bağlılığını anlamaya çalışmakta. Dizinin yaratıcısı Joe Weisberg, günümüzde çocukların her şeyden önce gelmesine alışkın olduğumuz için, Elizabeth ve Phillip’in kızlarını birinci elden yetiştirmesi fikrinin kimi izleyicilere yabancı gelebileceğini ama araştırmalarına göre, tarihte bir çok ailenin çocuklarını aynı böyle KGB’ye kazandırdıklarını belirtiyor.
Her halükarda, kim olduğunu bilmeden yolunu bulmak hiç kolay değil. Ve eğer Paige de ajanlık dünyasına katılacaksa, annesi kuşkusuz onun için en sağlam rehber olacak.
Her Perşembe 21:30’da FX’te yayınlanan dizinin bu bölümünde ise Elizabeth ve Philip planlandığı gibi gitmeyen bir görevi yoluna sokmak için bir araya geliyor fakat büyümekte olan ideolojik ayrılıklarını bir kenara bırakmakta güçlük çekiyorlar.