Yaşı 40’ı aşmış olanlar televizyon tarihinin en önemli dizilerinden biri olan Roots’u, bizde bilinen adıyla Kökler’i hatırlayacaktır. Yurdundan koparılıp köle tacirlerince Amerika’ya getirilen Kunta Kinte’nin hikâyesi bir kuşağın içine işlemiştir.
Kökler televizyonda gösterildiğinde dört yaşındaydım ama Kunta Kinte’nin sahipleri tarafından dayatılan yeni adı Toby’yi kabul etmediği için nasıl kırbaçlandığı bugün hala aklımda. O yıllarda gündüzleri en büyük eğlencem önce radyo tiyatrosunu ardından okul radyosunda Pınar Abla’nın Yaşar’a bilmiş öğütler vermesini dinlemekti. Televizyonda ise en önemli olay, kuşkusuz Kökler’di. Babam tam da dizinin yayınlandığı zaman bir yurtdışı seyahati dönüşünde bana siyah bir bebek getirmişti. Bu bebeğe televizyonda gördüğüm ilk siyah kadın karakter Kizzy’nin adını koydum. (Kizzy, Kunta Kinte’nin kızı oluyor.) Kizzy gelince tüm oyuncakların pabucu dama atıldı, o zamana kadar en favori oyuncağım olan Pembe Panter’i ise boynundan kalorifer borusuna asarak idam ettim.
Alex Haley’nin kitabı Roots’dan uyarlama Kökler’in yeni versiyonu History Channel, Lifetime ve A&E’de yayınlandı ve büyük yankı uyandırdı. Dizinin yeni hali, genel olarak olumlu karşılandı. Dört bölümden oluşan dizi ABD’de 30 Mayıs-2 Haziran tarihleri arasında yayınlandı. Kunta Kinte rolünü İngiliz aktör Malachi Kirby, Fiddler’ı ise Forest Whitaker canlandırıyor.
Bilmeyenler için ana hikâyeyi özetleyeyim, Kökler, 1770’lerde Juffure, Gambia’da ele geçirilen ve köle olarak Amerika’ya getirilen savaşçı Kunta Kinte’nin hikayesi ile başlayarak yedi kuşağın hikayesini anlatıyor. Kunta’nın Juffure’de arada zorluklar yaşansa da sevgi ve geleneklerle kuşatılmış bir yaşamı vardır. Köle gemisinde Atlas Okyanusu’ndaki ızdırap dolu yolculuğun ardından kendini Maryland’de İngiliz kolonisi Annapolis’de bulur. Virginialı John Waller onu satın alır ve adını Toby olarak değiştirir. Daha sonra bahçıvan ve efendisinin şoförü olacaktır. Waller’ın aşçısı Bell ile evlenecek ve bu evlilikten Kizzy adında bir kız çocuğu doğacaktır.
Benim bebeğime ismini verdiğim Kizzy ise, John Waller’ın uyuz kızı Missy (Anne) ile arkadaşlık eder ama yine de türlü eziyetler çeker. Zaten daha sonra yavuklusu Noah’ya yardım ettiği için başka bir aileye 16 yaşında satılır ve ardından o alçak Tom Lea ona tecavüz eder ve işte doğan çocuk ve ailenin devamı…Gerisini de siz getirin.
Ben dizinin yeni versiyonunun yapıldığını Genel Yayın Yönetmenimizle telefonda konuşurken öğrendim. Koşa koşa eve gelip hemen izledim. Aklımda sorular vardı, acaba çocukluğumdaki tadı bulabilecek miyim emin değildim. 37 sene sonra Kökler’i izlerken, bazı duyguların hiç değişmediğini bazılarının ise çok daha şiddetlendiğine tanık oldum. Hala çok üzgünüm, ve öfkeliyim. Kökler beni yine perişan etti.
Elbette Kunta’nın ölmeyeceğini biliyordum ama yine de gemi yolculuğu sırasında sağ kalıp kalmayacak mı diye dertlendim. Seyircinin esir düşmüş bir karakterle özdeşleşmesini sağlamak son derece güçlü bir anlatım gerektirir. İzlerken yalnızca Kunta’nın değil tüm kölelerin yanında oluyor insan. Sanırım diziyi izlerken insanı en çok sarsan olağan gaddarlıklar. Örneğin Forest Whitaker’ın canlandırdığı Fiddler karakteri, onurunu hiçe sayıp efendisine hizmette kusur etmeyen bir karakter. Ama ne yaparsa yapsın, yine de yaptıklarının karşılığını alamıyor.
Kölelerin gemiyi ele geçiremeyeceklerini de biliyordum. Diğer yandan oturduğum yerden onlar için heyecanlanmaktan, isyanın sonucunda beyazları alt etmelerini dilemekten kendimizi alamadım. İşte hikayenin gücü de burada zaten.
Bir başka kalp sızısı ise Samson’ın Kunta çiftliğe gelir gelmez Georgia’ya satılması. Bu sistemde yıllarca verilen emeğin hiçbir değeri yok çünkü. Artık köleler işe yaramaz olduğunda mal gibi başka bir yere satılıyor, geride kalan aileler parçalanmış mı, bu insanların bir hayatı var mı yok mu böyle şeyler söz konusu değil. Efendiler, kendi küçük hayatlarına o denli gömülmüş ki, etrafında olan hiçbir şey umurlarında değil. Zaten çoğu zaman dizide beyazları olan biteni gerekçelendirmeye çalışırken görüyoruz. İçlerinde en kötüsü cezaları uyguladığı için kâhya gibi görünse de çiftlikte yaşayan tüm ailenin bu zulümde payı var. Yani iyi efendi diye bir şey yok.
Yeni versiyonun bir farkı da bu sefer hikâyenin neredeyse hiç beyaz karakterlerin gözünden anlatılmaması. 1977 orijinal versiyonunda Ed Asner’ın canlandırdığı köle tüccarı Thomas Davies, burada yok. Diğer beyaz karakterler ise, öncekinde olduğu gibi arada amanın kölelik ne denli kötü bir şey diye dertlenmiyor, sistemi olduğu gibi kabul ediyor.
Dizinin ilk bölümü daha çok Kunta Kinte’nin Afrika’daki yaşamına, yetişkin bir erkek olma serüvenine, Atlas Okyanusu’nda bir köle gemisindeki yürek parçalayıcı yolculuğuna ve bastırılan isyanına odaklanıyor. Kunta’nın kendisinden çalınan hayatına tanık olmamız, daha sonra göreceğimiz kırbaçlanma gibi sahnelerin etkisini çok daha ağırlaştırıyor kuşkusuz. Kunta’yı ailesi ve köyü tarafından sevilen, Timbuktu’ya gidip okuma planları olan bir delikanlı olduğu için seviyoruz. Kunta bir savaşçı. Öyle kaderine razı gelecek bir delikanlı değil. Bu yüzden ona saygı duyuyor ve haklı mücadelesini kazanmasını istiyoruz. Ancak aşağılık beyazlar hile hurdayla zorla onu ele geçiriyorlar. Yani paşa paşa teslim olmuyor. Ve her fırsatta, kölelikten kurtulmak için şansını deniyor.
“İnsan hayatında iki önemli gün vardır; biri doğduğu diğeri dünyaya neden geldiğini anladığı gün.“ Kökler’in ilk bölümü bu sözlerle başlıyor. Seyircinin Kunta’nın yaşamına odaklanarak anlatılan hikâyenin bu yeni versiyonundan tıpkı diziyi geçmişte izleyen bizler gibi etkileneceğini düşünüyorum. Kunta Kinte’nin adı ve hikâyesi hep yaşayacak.