Yükselen star, o ses , en star, en süper yıldız gibi isimler vererek müthiş bir yeteneği dünyaya tanıtma iddiasında olan şarkı yarışmalarının artık her türüne uzun yıllardır aşinayız. Sıradan insanları alıp bir platformda kendilerini sergileme imkanını veren bu yarışma formatları çoğunlukla yabancı ülkelerden alınmakla birlikte yerli de olabiliyor. Ancak sanki şarkı yarışmaları giderek sıkmaya başladı mı ne?
Takip edilecek bir sürü program var. American Idol, X-Factor, The Voice gibi formatların çeşitlemelerini izleyip duruyoruz. Yapımcılar da izlenmek için ne yapacaklarını şaşırdılar. Rising Star, İsrail’in televizyon dünyasına kazandırdığı son format. Burada da yarışmacıların birbirine kırdırıldığı ve aslanların eee pardon seyircilerin önüne atıldığı gladyatör dövüşüne benzer bir yapı kullanılıyor. Diğer şovlarda da olduğu gibi tanınmayan şarkıcılar kendi aralarında yarışıyor. Adaylar bir duvarın arkasında söylüyorlar ve o anda yapılan oylamaya göre sonuç belli oluyor, belirli sayıda oy alan adayların önündeki perde /duvar kalkıyor. Böylece son safhada interaktivite kullanılmış oluyor. Yarışmacılar ancak belli bir oy seviyesine ulaşırsa seyircinin karşısına çıkmaya hak kazanıyor. Format Almanya, Fransa, ABD tarafından satın alındı. Ülkemizde de Acun Medya formatı lisansladı. Büyük olasılıkla TV8’de gösterilecek.
Gördüğüm kadarıyla, şarkı yarışmalarının izlenme nedeni çoğunlukla yaygaracı, gürültülü jürisi. Jüri, sonradan imal edilmiş, bir takım genel özellikleri olan bir popstar imgesi peşinde. Belki bu yaklaşım 90’larda birbirinin aynı bir sürü sanatçıyı seri üretimle pazara sunan yapımcıların işine yaradı. Ama bugün artık geçerli değil. Günümüzün starları epey acayip insanlar. Örneğin ; Lorde. ya da Lady Gaga. Büyük olasılıkla hiçbiri jürinin onayını alamazdılar. Zira bu yarışmalarda özgünlük ve şahsiyet, katılan adayların çoğunda bulunmuyor. Jüri de elinde sanki bir star doğrulama çizelgesi varmış gibi adayları değerlendiriyor. Keşke alışılmadık, yenilikçi yanlarını bulmaya çalışsalar.
Şarkı yarışmalarının kazananlara müzik endüstrisinin kapılarını araladığı ve tanınmalarını sağladığı düşünülüyor. Öte yandan müzik endüstrisinde çalışan çoğu profesyonel ve sanatçı yarışmaya katılmanın müzik kariyerine başlamak için doğru bir başlangıç olmadığını düşünüyor, çünkü bir single çıkartmak dünyayı değiştirmek anlamına gelmiyor. Geleneksel olarak sanatçılar en alttan başlayıp yıllarca uğraşarak, tutku ve kararlılıkla bu işi başarıyor. Başarılı olanlarının da genelde bir dünya görüşü, yeteneği ve onu diğerlerinden ayıracak bir kişiliği var. Elbette sanatçılar arasında da hızlı şekilde ünlü olanlar var ama çoğunluğu kendini adayarak uzun bir mücadelenin sonunda başarıya ulaşıyor.
Bununla birlikte, Britain’s Got Talent 2009 şampiyonu Susan Boyle 47 yaşında rüyalarına bir televizyon programı sayesinde erişti. Kendi halinde zamanının çoğunu kedisiyle birlilkte geçiren bir kadın olan Susan Boyle bir anda medyanın büyük ilgisiyle karşılaştı. 2009 yılında I Dreamed a Dream albümüyle Leona Lewis’i geride bırakarak İngiltere’nin en çok satan sanatçısı oldu, iki kere Grammy Ödülleri’ne aday gösterildi ama yeni hayatına alışırken epey zorluk yaşadı. Bunun gibi dünya çapında tanınan Carrie Underwood, Leona Lewis, Kelly Clarkson gibi bir kaç örnek daha var.
Bir başka konu da montaj. Bu şovlar, ustaca montajlanıyor. Yarışmacılar sahne arkasında da gösteriliyor. Tercih edilen sahneler birbiri ardına eklendiğinde kamuoyunun fikri de belirlenmiş oluyor. Yarışmacıların yaşamlarında karşılaştıkları zorluklar, hastalıklar, trajediler, üstesinden gelmeleri gereken engeller gösteriliyor, yeteneklerinin dışında bir yargılamayla karşı karşıya kalıyorlar. Herkes sıfırdan zengin olma hikayesini izlemeye bayılır. Hangimiz sıradan birinin rüyalarının gerçekleştiğini görmek istemeyiz? Hele bir de bu kişiye oy veriyorsak? Başarısında payımız olduğunu düşünmek, en azından bunda haklı çıkmak istemez miyiz?
Kimileri yenilgiyi kolay kaldıramaz. Eleştiriler ya da bu işi yapmak için yeterli niteliğe sahip olunmadığının söylenmesi bazılarında ciddi bir özgüven kaybına yol açabilir. Kimileri de yenilgiyle başa çıkmak konusunda daha antrenmanlıdır. Bu yarışmalara katılan çoğu insan başarmak için gerekli olan niteliklere sahip olduğunu düşünüyor, inançları ne kadar sapkın olsa da. Öte yandan gerçekler acı; hele bir sürü insanın önünde bir yenilgiyle karşılaşmak çok daha ağır. Her ne kadar ekranda yer aldıkları süre en fazla bir kaç dakikadan ibaret olsa da bu insanlar belki de yıllarını başarmaya çok yakın olduklarını düşünerek geçirdi. Jüri ve izleyicilerin sert yorumları, kıs kıs gülmeleri ya da apır sapır konuşmaları sonucunda ümitleri bir anda kırılıyor. Herhangi bir insanın bu hayal kırıklığının üstesinden gelmesi epey vakit alır, almalı bence. Halbuki programlarda bu aşamayı nedense hiç görmüyoruz. Herkesin birbirine dan dun konuşmaya, aşağılamaya ve harcamaya hakkı var. Zaten oraya çıkarak bu adaylar o muameleyi peşinen kabul ediyor gibi bir algı var.
Benim gördüğüm seyirci ve yarışmacı profili ne yazık ki bir grup işsizden ve kaybedenden ibaret. Elbette yarışmacıların arasında kulüplerde, türkü barlarda, öğrencilerin gittiği yerlerde, yazlık mekanlarda müzikten para kazanan ve izleyicilerini tatmin eden icracılar var, işte tam da bu sebepten bazı şeyler yerel kalmalı. Yerinde güzel.
Öte yandan bu yarışmalarda yarışmacılar hiç ciddiye alındı mı? Emin değilim. İnsanlar favori yarışmacıları için oy vermeyi seviyor ama bu destek çoğu zaman yarışmayla sınırlı. Belki yayın süresince bizi eğlendiriyorlar ve gerçek dünyada sanki bir şakaymış muamelesi görüyorlar. Buyrun size hayal kırıklıklarıyla dolu, komik duruma düşmüş ve aşağılanmış mağluplar sürüsü. Kimseden destek alamayacakları da gün gibi ortada.
Belki zor zamanlara tahammülü olan ve reddedilmeyi göze alanlar için bu tür yarışmalara katılmanın bir sakıncası olmayabilir -hatta bazıları hayatlarında aldıkları en iyi karar olduğunu söyleyeceklerdir. Öte yandan, bu eşit bir platform değil. Sıralamadan belli; ne kadar uğraşılarak seçildiğini göstermek için finalistler çoğu zaman daha az yetenekli ya da reddedilmiş adayların arasına yerleştiriliyor.
Özetle, sanki artık takke düştü, kel göründü. Yarışmaların birincilerinin esamesi okunmuyor. Kimsenin umurunda değiller. Artık kimse fakir olduğu için, dokuz kardeşi olduğu için, faciların göbeğinde yetiştiği için birilerine katlanmak istemiyor. Sanki bu krediyi yapımcılar ve kanallar tüketti. Ve gelecekte bu programların haminneler ve torunlarından başka pek izleyicisi olmayacak gibi görünüyor.